on bir

2.4K 200 20
                                    

"nereye gidiyoruz kookie?"

"sorma dedim ya, sadece gel"

arabanın ön kapısını açıp elini girmem için işaret edince başka seçeneğim olmadığını anlayıp arabasına bindim. ardından o da ön taraftan dolaşıp kendi tarafına bindi ve arabayı çalıştırdı.

"senin ehliyetin var mı?"

tam gaza basacakken bana döndü ve gülmeye başladı.

"lalisa, tabiki var. 19 yaşındayım ben."

"ve hala lise son sınıftasın?"

benim bunu dememle gaza basması bir oldu.

"lisedeki ilk sene sınıfta kaldım"

önüme döndüm. bunu tahmin etmemiştim. bu zekayla bir insan nasıl sınıfta kalabilirdi ki?

"bu zekamla sınıfta kaldım çünkü o sıralar zekamı dersler için kullanmıyordum. ama kalmamın nedeni bu da değil, devamsızlık. ilk sene keyfi okula gitmiyordum."

"neden durduk yere gitmiyordun? sanırım sınıfta kalmak istiyordun?"

yola bakıyorduk ama hafifçe güldüğünü hissettim.

"istek demeyelim. dışarıda takılmak derslere girmekten daha cazip geliyordu sadece"

kırmızı yanıp arabayı durdurunca bana döndü. ne ara ışıklara gelmiştik? arabayı oldukça hızlı kullanıyordu.

"o günlerimden pişmanım ama önemli olan hala bu hatamı sürdürmüyor olmam"

"hata mı?"

"evet. eğer o zaman barlarda dolaşmıyor olsaydım şuan çoktan tanrı'nın belası liseden kurtulmuş olacaktım."

"liseyi neden sevmiyorsun?"

arkamızdan gelen korna sesleriyle kookie'yle aynı aynda ışıklara döndük. yeşil yanmıştı. kookie o kadar hızlı gaza bastı ki arkama doğru savruldum.

"sana bunu söylemiştim lalisa"

önüme döndüm. kısa bir süre düşünmek hatırlamama yetmişti. çevresindeki kızlardan bahsediyordu.

"ne kadar süredir böyle?"

"ne?"

"çevrende ne zamandan beri bu kadar sinir bozucu kızlar var?"

"hep vardı. aramıza mesafe koyduktan sonra bu durum beni rahatsız etmeye başladı"

sustum. daha fazla sormamalıydım.

"sen cidden nasıl yalnız başına yaşıyorsun güzelim?"

konuşmayacağımı anlamıştı. ve sessizliği bozmak için bu defa o sormaya başlamıştı.

"geçen sene bu vakitler yurtta kalıyordum. ama oradaki kimseyle anlaşamadığım için durmak çok zor geliyordu. aralık'ta 18 yaşına girdim ve annemlere eve çıkmam için ricada bulundum. arkadaş açısından problemli olduğumu bildikleri için de sıkıntı yapmadılar ve izin verdiler"

"yemeklerini temizliğini yetiştirebiliyor musun?"

"evime haftada iki kez temizlikçi geliyor o yüzden onu ben yapmıyorum. parasını annemler ödediği için şanslıyım. çalış da öde diyebilirlerdi. yemek yapmayı da ortaokuldan beri öğreniyorum. taylar böyledir, yemek yapmayı ev işi yapmayı küçük yaşta öğretirler."

"taysın demek. koreli olmadığını tahmin etmiştim. ama korecen iyi."

"lise için buraya gelmeyi tercih ettim. neredeyse 4 yıldır burada yaşıyorum"

"peki üniversite?"

"kore'deki üniversiteler bizim oraya göre daha iyi. iş imkanı da daha fazla. muhtemelen güney kore'de okurum ama ailem bu konuda ne diyecek bilmiyorum, onlarla konuşmadım."

kookie 6 katlı büyük bir apartmanın önünde arabayı durdurdu. tuhaf bakışlarla etrafa göz attığım sırada kookie gülerek daha ben sormadan cevabını verdi.

"burası benim evim. 5. katta 7 kişi yaşıyoruz"

bina gerçekten büyüktü ama burada bile 7 kişinin yaşaması tuhaftı.

"7'nizin de ayrı ayrı odaları yoktur heralde?"

"hayır tabiki. iki odada 2 kişi, bir odada 3 kişi kalıyoruz. bir de salon ve mutfak."

"kapıyı kilitliyorum demiştin, aynı odada kaldığın arkadaşın ne olacak?"

arabanın içinde bir kahkaha patlattı. onu böyle görünce istemsizce ben de gülümsemiştim.

"nee?"

kahkahayı kesip hafifçe gülerek bana döndü ve bu göz göze gelmemize sebep oldu.

"bunu da hatırlıyorsun"

ikimizin dudakları da iki yana kıvrılıydı ve bir süre o pozisyonda birbirimizi izledik.

"hatırlıyorum"

 mon cookie ᝬ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin