3 ::Tören.

103 14 18
                                    

"Hera, o nerde?"

Dionysus her masaya tek tek bakarak sorguluyordu. Geldiğini sanmıştı.

"Bilmiyoruz Dionysus Hazretleri. O bizimle değil. Ares Efendi'nin yanında olabilir."

"Tamam, tamam. Eğlenmenize bakın."

Dionysus endişelenmeye başlıyordu. Ares'in olduğu yere gitmişti. Kaos çıkmak zorunda ya, o da yerinde yoktu. Ve Afrodit, o da yoktu. Kesinlikle bir iş dönüyordu perde arkasında.

En sonunda pes etmiş, bir masada yalnız kalan Apollon'un yanına gidip bir şişe şarabı kafasına dikmişti.

"Ne o, yanımıza gelir miydiniz şarap çocuğu?"

"Sus fırça kızı. Çok gerginim be Apollon. Ares ve Hephaistos yok. Hera ve Afrodit de kayboldu. Zeus varya, bir işler çeviriyor."

"Hephaistos mu? Hayır o burda. Bak."

"Ne, nasıl!?"

Apollon parmağıyla çok uzaktaki bir çalılığı göstermişti. Hephaistos, çevresine bakıp kimsenin oraya bakmadığından emin olmaya çalışıyordu. Dionysus hızlı adımlarla, gizlenerek oraya doğru ilerliyordu.

* * *

"H-hephaistos! Bırak beni! Kim olduğumu bilmiyor musun!? Yüce Zeus'un karısı Hera'yım! Senin annen!"

"Merak etme, az sonra bırakacağım."

Hephaistos, herkes partide eğlenirken Hera'yı ansızın almıştı. Ve onu demirden kapanının arasına koymak üzere Atolyesine götürüyordu.

"B-bu nedir? Yoksa beni-"

"Yalvarmaya hazır ol."

Hera kapanın içine girmişti. Hephaistos'un her canını sıktığı vakit demirler içinde ısı yayılıyor ve bu Hera'yı yakmaya yetiyordu. Dionysus ise bir köşeden gizlice olanları pür dikkat izliyordu. Ares ve Afrodit'i tamamen unutmuştu.

"Bana, Afrodit'i eş olarak alacak mısın? Yoksa, burda yanarak Olympus'a veda mı edeceksin? Zeus gibi bir ahmağın yerine bir Tanrıça koyabileceğine garanti verebilirim."

"H-hayır! Lütfen çıkar beni burdan yalvarırım! Bak bilmediğin çok şey var! Oğlum, l-lütfen!"

"Daha çok bağır seni kaltak!"

Hera, boğazı yırtılacakmışçasına bağırıyor, yalvarıyor ve kendini yıpratmaktan başka hiçbirşey yapamıyordu. Dionysus tüm bu olanlara anlam verebilmiş ve partiyi bitirmek üzere geldiği yoldan geri dönmüştü.

"Tanrım bu da ne böyle!? Hephaistos'un bu kadar cani olacağını tahmin edemezdim...Afrodit mi? Peki ya o nerde!? Ares? Hayır, hayır bu olamaz. Yoksa, olabilir mi-"

* * *

"Çok kusursuzsunuz Tanrıça'm..."

"Ah, biliyorum. Peki ya, beni neden buraya getirdin?"

"Senin gibi bir Tanrıça'yı kendime layık etmek için."

"Ares. Erkekliğin sembolü. Bunu biliyorum, her zaman da sana layıktım."

Ares ve Afrodit, seslerden uzakta, ışıklardan uzakta, bir karanlık içinde yüz yüzeydi. Ares, ellerini Afrodit'in pürüzsüz yüzü ile buluşturuyordu. İkiside adeta birbirleri için Olympus'daydılar. Engel göremiyorlardı. Ta ki, Zeus o çanı çalana kadar.

"Hey? Bu da ne?"

"Kahretsin şimdi olmak zorunda mıydı...Tüm Tanrı ve Tanrıça'ları topluyorlar. Bunlar aptal Dionysus'un partisinde olmalıydı! Ahh yürü, gidiyoruz."

wine and war ᎒ TaeK∞kHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin