Savaş bitmiyordu. Saatlerdir süren savaş, her yeri ve herşeyi birbirine katmakta ısrarcıydı. Bu biraz daha uzarsa, olan Tanrı'lardan da olacaklardı. Zeus, ne planlarla savaşa girmişti kimse bilmiyordu. Öylece duruyor ve Ares'in her yeri darp etmesini izliyordu. O bir canavara dönüşmüştü, kimse yanına yaklaşamıyor veya durduramıyordu. Apollon denemişti.
"A-Ares? Nerede benim küçük savaşçım? O iyi kalpli ve iyilik savaşçısıydı hani?"
"Çekil siktiğimin Apollon'u! Bana akıl vermeye çalışma aptal!?"
Ares'in öfke ve kıskançlıktan adeta gözü dönmüştü. Herşeyi yıkmış ve halletmişti. Sıra ondaydı. Ateş kılıcını Zeus'a doğrultmuştu. Bağırarak ona doğru koşuyordu. Zeus ise hareket dahi etmiyordu, onu öldüremeyeceğini biliyordu. Sadece bekliyordu. Hades, Artemis, Hermes, Afrodit, Tanrıça'dan Tanrı'ya herkes ateşler içinde yanan alanda olanları büyük korku ile izliyordu. Apollon ve Dionysus tek Ares'e yakın olanlardı. Ares, Zeus'a çok yaklaşmıştı. Apollon, anlamıştı Zeus'un kellesini alacağını. Okları ile hızlanmış, Zeus'un önüne geçmeye çalışmıştı.
"Apollon! Uzaklaş oradan Apollon!?"
Ve ateş kılıcı saplanmıştı Işık Tanrıçası'nın kalbine. Sarı ruhu gözle görülebiliyordu. Koşan Dionysus duraksamıştı. Gülen Zeus tepkisizleşmişti. Bağıran Ares susmuştu. Saraydakiler, yıkılmıştı. Olympus yıkılıyordu, ve kimse birşey yapamıyordu.
"Tanrı Ares, o Tanrıça Apollon'u darp etti..."
Ares sonunda kendine gelmişti. Az önce ne yaptığı hakkında bir fikri bile yoktu. Bir ellinde tuttuğu kanlı kılıca bakıyor bir yerde cansız beden içinde yatan Apollon'a bakıyordu. O, korkuyordu. Olympus ölümlüleri, dağılmış ve ateş ile yanan alana geliyor, etrafa bakıyorlardı. Hephaistos da onların aralarındaydı. Bıraktığı esere bakıp sinsice gülümsüyordu. Ölümlüler, ellerinde halat ve çeşit işkence aletleri ile Ares'in üstüne doğru yürüyorlardı. Dionysus ya şimdi yada hiç harekete geçmek ile geçmemek arasında kendi ile savaş içindeydi. O Ares'i Olympus'dan götürmeli miydi, işkenceye maruz mu bırakmalıydı. Bir yandan da deli gibi aşıktı.
"B-ben...Apollon..."
"Evet seni piç. Gördün mü yaptığını sonunda. Olympus'u kendi ellerinle yıktın. Seni uyarmıştım. Lanetli Tanrı...Yakalayın onu!"
Zeus, Ares'in tam yanında onu aşağılayacak cümleler kuruyordu. En sonunda ise boğazından tutarak havaya kaldırmıştı.
"Ares! Jungkook!"
Dionysus, onu hayatına tercih etmişti. Tek ve ilk aşkı olan Jungkook için koşuyordu.
"D-Dionysus...Uzaklaş...Git-"
En sonunda bayılmıştı Ares. Nefessizliğe dayanamamıştı. Gözü gri ve bulutlu havaya bakarken kararmış, en sonunda ise kapanmıştı. Kulaklarının içini dolduran tek ses Dionysus'un bağırışlarıydı.
🎬Ares'i perde arkasına alalım. Rol sırası Dionysus'da. Umarım bu rolünü batırmaz çünkü yıllardır bu anı bekliyordu, çalışmıştı. Ve kırmızı perde kapandı. Yeni mekan hazırlanıyor. Apollon Tanrı mezarına götürüldü. Zeus'un, Ares'in boğazını sıkarak bayılttığı yerden çekimlere başlayabiliriz.🎬
Dionysus, Zeus'un ellerinden Ares'i çekerek kucağına almıştı. Ölümlüler peşlerindeydi. Diğer Tanrı'lar ise Olympus'un çıkış kapısını korumaya yetişmeye çalışıyorlardı. Dionysus oradan gitmeyi planlamıştı saniyeler içerisinde. Ares ile, sevdiği adam ile temiz bir sayfa açmayı dilemişti. Olacaktı da. Tabiki de, Ares direnmez ise. Ruhların ormanından geçiyorlardı. Orman sonu çıkış kapısına açılıyordu.
"Pes artık Dionysus! Bize ver Ares'i!"
"Lanet olsun öküz gibisin Ares uyan!?"
Dionysus nefes nefese kalmıştı. Hem koşuyor hemde Ares'i taşıyordu. Arkalarında ise onları yakalamak isteyen ölümlüler ve Tanrı'lar. Çıkış kapısı görünmüştü. Nefes almak adına bir çeşit mağaranın içine girmişti Dionysus. O sırada ise Ares gözlerini açmıştı. Kafası çok karışıktı. Ne yapacağını ve ne olacağını bilmiyordu.
"Dionysus? T-Taehyung..."
"Jeon!?"
"Y-yüzüne ne oldu böyle senin!? Bu kanlar!?"
"Seni korumaya çalışırken ok sıyırdı velet!? Lanet girsin...Şuan Olympus'dan çıkmalıyız..."
Ares, belini tutarak acıyla yerinden doğrulmuştu. Dionysus ise ellerini başında birleştirmiş nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Bir süre sonra yerinden kalkarak mağara girişine adımlamış ve etrafına bakınmıştı. Çıkış kapısı tam önlerine seriliydi. Ares ise acıyla inleyerek yerinden kalkmış Dionysus'un yanına gelmişti.
"Ben hiçbir yere gitmiyorum seni aptal!?"
"N-ne demek bu?"
"Olympus'dan ayrılırsak birer ölümlüden farkımız olmaz!?"
"Sence...Seni neden işkenceden kurtardım sanıyorsun? Çünkü seni seviyorum. Lanet olsun ki seviyorum. Keşke de sevmeseydim?"
"Dionysus-"
"Bana öyle deme demiştim sana! Bana, adımla seslen Jeon... Sana aşıktım. Artık değil, bundan sonra yollarımızın kesişmemesi dileğiyle."
Dionysus, kafası önüne eğik teslim olmaya gidecekken, Ares acılarına rağmen çevik bir şekilde onun kolundan tutmuş ve yüzüne yaklaşmıştı.
"Hey? D-derdin ne senin!? Az önce herşeyi bitirdik bilmem anladın mı!?"
Ares gözlerini sıkıca yummuş, tereddütsüz dudaklarına kilitlenmişti. Bunu yapmakla hiçbir pişmanlık duymuyordu. Dionysus ise mest olmuştu. Ona kapılmış, sadece öpmesine izin veriyordu. Ansızın öpmeye başladığı gibi ansızın da ayrılmıştı Ares. Soğuktan buz kesmiş ellerini, aynı şekilde Dionysus'un elleri ile birleştirmişti.
"Seninle ölüme bile giderim, serseri."
Ağlamaklı gülümsemişti Dionysus. Son kez sarılmıştı Ares'e. Birleşik olan ellerini bozmadan çıkış kapısına doğru ilerliyorlardı. Artık ikiside aşıktı. Her kusurlarına rağmen.
Kestik! Çıkış kapısında Zeus bekliyordu. İkisinin de kellesini orada aldı. Dionysus'u ayrı, Ares'i ayrı gömdü üstlerine zehir döktü. Afrodit ve Hades intihar etti. Hera Zeus'u öldürdü. Hephaistos Zeus'un yerine geçti- DERMİŞİM ÖXMCÖXMCÖXMCÖXMCÖXXÖ şaka şaka tamam aşıkları yaşatacağım😌
-Bölüm Sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wine and war ᎒ TaeK∞k
FantasyBurası Olympus. Her çeşit Tanrı bulabilirsin. Ama baş Tanrılar, sadece 12 tanedir. 12, kutsal sayı. Bu asla değişmez. Ne eksik, ne fazla. ✧ Dionysus aşık olmuştu Ares'e. Ares aşık olmuştu Afrodit'e. Araya bir de Hephaistos girsin, o da Afrodit'e aşı...