5 ::Savaş ve Şarap.

103 12 62
                                    

"Sizin için, incileri bir araya getirdim Tanrıça'm. Pürüzsüz boynunuz için oldukça naif duracağına eminim."

"Ah, asla onun gibi sıradan bir taşı boynumda gezdiremem. Fakat benim kusursuz boynumda bunun gibi bir taş parçasının bile değerinin artacağını biliyorum."

"Bu sıradan değil. Özel işlenmiş saf inci taşları. Size layık gördüğüm içi-"

"Senin elin değdiyse, herşey değersizdir."

Afrodit, Hephaistos'un Atolyesinden kararlıca çıkmıştı. Tören'in üstünden haftalar geçmiş, Ares yavaş yavaş iyileşmeye başlamıştı. Afrodit ise sürekli Ares'in yanındaydı. Ona bakıyor, çıkmaya yüz tutan savaşı bastırmaya çalışıyordu.

* * *

"Senin için biraz aşk getirdim. Ve yanında kendimi de getirdim."

Ortamı şenlendirmek için espri ile açmıştı kapıyı. Yatakta öylece duran Ares'in yanına sokulmuş ve ellerini kavramıştı.

"Bugün daha iyisin öyle değil mi? Neden konuşmuyorsun?"

"Sadece, düşünüyorum da. Her gece o siktiğimin Hephaistos'un yanında olmak zorunda mısın? Bir gece benimle kalamaz mısın? Ay ışığında yüzünü görmek ve parlayan gözlerinin içinde kaybolmak istiyorum. Bunu seninde istediğini biliyorum Afrodit."

"Sence istemiyorum mu sanıyorsun? Elimde olsa o Tanrı'yı öldürür ve yerine yeni Tanrı koymasını Zeus'a talep ederdim."

"Lanet olsun, bunu Dionysus bile bana söyledi. Tanrı arıyormuş, görevini yapabilecek. Tüm Olympus o Hephaistos'u öldürmek istiyor."

Bedenleri birbirine bitişik, yüzleri dip dibe, ansızın gözleri buluşmuştu. Birbirlerine bakarak konuşuyorlardı adeta.

"Biz, yapmalı mıyız? Yeni bir Tanrı?"

Ares'in teklifi, Afrodit'in gözlerini birkaç santim daha büyültmüştü. İkiside yerinden doğrulmuş, daha çok yaklaşmışlardı.

"A-ama, Hephaistos? Savaş başlatması an meselesi...Her an Olympus yıkılabilir."

"Hallederim. Bunu halledeceğim."

* * *

"Dionysus! Şarap odana, çıksak mı?"

"Huh? İ-ikimiz mi? Beraber?"

"Hm. Açık değil mi? Sadece biraz içmeliyiz belki de."

Ares ansızın gelmişti Dionysus'un yanına. O, Dionysus'u etkisi altına alabilecek bir teklifte bulunmuştu. Fakat Dionysus bunu çok farklı anlamıştı. Heyecanla şarap odasının kilitlerini açmıştı.

"Acaba, Partiden önce içtiğimiz şarabı verir misin? O bana ne kadar etki verdiyse, gerçekten hiçbirşey hatırlayamıyorum."

"Y-yani, hatırlamıyor musun? Şarabı içtin ve biz-"

"Bana sakın tekrardan Zeus'a saçmaladığımı söyleme!?"

"Hayır...Sadece, uyudun o kadar."

"Ah, rahatladım. İyiki sen vardın, yoksa bu sefer kesin Olympus'dan atılırdım."

"Sevindim. Jungkook."

"Bana adımla seslenme. Garip oluyor."

Dionysus adeta hüsrana uğramıştı. Oysaki, bunu bildiği halde onunla bu kadar yakın olduğunu sanıyordu. Geniş masasındaki şaraplardan, en az etkili olan şarabı almış ve önüne dönmüştü.

"Hiçbirşey mi. Hatırlamıyorsun?"

"Hayır dedim ya lan. Ne yaptın bana be!?"

"İç şunu."

"Zehir falan yok değil mi?"

"Evet var. Seni kurbağaya dönüştürmek için."

"Siktir git. Sakat mısın oğlum."

Dionysus'un elinden aldığı şarabı kafasına dikerken gözlerini kısarak gülümsemişti.

"Delisin."

Yoğun konuşmadan sonra atmosfere derin sessizlik çökmüştü. İkiside masaya dayanmış, sadece içiyorlardı.

"Bana ne demeye geldin? Böylesine teklif nadir görülür Ares Bey."

"Hah, abartma. Her neyse sevineceğin birşey."

"Yoksa ikimiz için evlilik töreni mi hazırlattın? Yüzüklerimiz bile hazır Bay Jeon."

"Siktir gidin Bay Kim. Sapık mısın lan!? Tanrı ve Tanrı beraberliği olamaz."

"Hm tabi, tabi. Bu sadece Zeus'un götünden uydurduğu saçma bir kural. İstersem Hades ve Hermes ile şimdi tören yapabilirim. Ama yapmıyorum, çünkü zaten beklediğim biri var."

"Yuh, şarap çocuğuna bak bide ayağına gelmesini bekliyor. Kim bilmiyorum ama, gidip adam gibi açılmalısın. Sonra da-"

"Kabul eder mi!? Sonra da evlenirler mi!?"

"Hayır. Sonra da, Zeus sizi Olympus'dan atar. İyi ölümlü günleri dilerim."

Dionysus, yüzünü düşürerek tekrardan şişeyi kafasına dikmişti.

"Of ya. Onu boşver de sana diyeceğim şey için mutlu ol. Bak şimdi, sen Tanrı arıyordun öyle değil mi? Hephaistos'un Olympus'dan atılması için. Biz bulduk, Afrodit ile. Daha doğrusu, yaptık!"

"N-ne demek yaptık!? Delirtme beni de söyle!? Lanet olasılar size kim bu işe burnunuzu sokun dedi ki!?"

"Sakin ol lan daha belli bile değil. Afrodit çok mutsuz biliyorsun, bu işe girmeliydim artık. Her neyse, yakında Hephaistos'u atabilir ve yerine benim oğlumu-"

"Senin oğlun mu!? A-ares git! Kaybol burdan! Defol!"

Dionysus her şarabı yere fırlatıyor. Tüm şişeleri patlatıyordu. Sarhoşluğun verdiği etki ile daha fazla öfkeliydi.

"Kendine gel! Tam bir canavara dönüşüyorsun Taehyung! Bundan tam 24 sene önceki gibi!"

Duraksamıştı. Bunu Ares'den duymayı asla beklemiyordu. Bunu ona açıkça söyleyecek son kişi olabilirdi.

"B-ben, yani öyle dem-"

"Evet haklısın. Ben canavardan başka birşeye benzemiyorum. Elveda Jeon."

* * *

Aradan aylar geçmişti. Afrodit ve Ares'in Olympus'a hediyesi olan Aşk Tanrısı Eros, hala bir Tanrı olarak doğmamıştı. Hephaistos ne kadar kendini Afrodit'e sevdirmeye çalışsa da, nafile. Nefret edilen her zaman nefret ediliyordu. Ares ve Dionysus'un arası, ağız açık bırakacak şekilde bozulmuştu. Dionysus parti vermiyor, Saray'a gitmiyor, sadece şarap odasında uyuyor ve içiyordu. Ares'i kaybetmek, veya da Ares'i kendinden uzaklaştırmak tüm dengesini bozmuştu. Yakında, Olympus için sarsıcı bir haber çıka gelecekti. Belki savaş, belki şarap.

-Bölüm Sonu-

wine and war ᎒ TaeK∞kHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin