4 ::Eros'un doğuşu.

103 14 76
                                    

"A-ares, ben istemiyorum. Onu sevmiyorum. Gerçekten."

"Zeus'a karşı gelemeyiz. Yoksa bizi Olympus'dan atar ve savaş başlatırlar. Buna katlanmalısın."

Törenden birkaç saat önce, Dionysus'un şarap odasında sessizce konuşan Ares ve Afrodit, oldukça gergin ve mutsuz görünüyordu. Günler sonra sonunda tören günü gelmişti.

"Hazırlanmaya başlamalısın. Törende seni izliyor olacağım. Hm?"

"T-tamam..."

Ve bir kez sarılmış, sonrasında ayrılmışlardı. Onlar, asıl aşık olanlardı.

* * *

"Tanrıça'm, koluma girer miydiniz?"

"Hayır."

"Hadi ama Afrodit. Bugün en mutlu gününün olması gerekirdi."

"En mutlu gün mü? Bu benim yaşadığım en rezil ve aptalca bir gün."

Önüne dönerek bir iç çekmişti Hephaistos. Sinsice ve öfkeli bir gülüş atarak önlerine açılan kapıya odaklanmıştı. Afrodit, kafası Tören kapısının zıttına çevrili bir şekilde yürüyordu. Ortadan kaybolma isteği yüzüne bakılınca bile anlaşılıyordu.

Gözü ansızın Ares'i aramıştı. Onu görünce gülümsemiş ve önüne dönmüştü.

"Hephaistos Tanrı ve Afrodit Tanrıça'mızın beraberlikteliğini kutluyoruz! Bunu şerefine Dionysus Efendi'nin özel şarabı sunulacaktır!"

Coşkulu bağırışlar, sevinçler ve heyecanlar.

* * *

Tören gecesi yaklaşıyordu. Gelen tüm ölümlüler Olympus kasabasına geri dönüyordu. Kalan Tanrı ve Tanrıça'lar ise Saray'a gitmeye başlamıştı bile.

Hera'nın sargıya alınan kolları oldukça dikkat çekiyordu. Kimsenin yüzüne bile bakmadan alanı terk etmişti.

Ares'in gözleri ise, Afrodit'i arıyordu. Onu bulup buradan götürmeyi düşünüyordu; Hephaistos ondan önce akıl etmeseydi tabii.

"Afrodit nerelerde Dionysus?"

"Ne bokuna yarayacak lan? Yürü git evine."

"Üf defol şarap çocuğu. Gitmiyorum evime falan. Afrodi- Ah, işte orda güzellik Tanrıça'm!"

Ares, Afrodit'i gördüğü gibi koşarak yanına gitmişti. Dionysus'un içinde büyüyen öfke ve kıskançlık, Afrodit'in gençlik narkozuna zehir katma isteğini uyandırıyordu. Aşk ya bu, her deliliğe açıktı.

Dionysus'un Ares'e olan aşkı biraz da Zeus'dan kaynaklıydı. Dionysus normal bir Tanrı gibi doğmamıştı. Geçmişi karaydı onun. Karanlık geçmişinde tek ışığı ise Ares olmuştu. Dionysus'un annesi hastaydı ve ona hamileydi. Zeus ise Dionysus'un doğmaması gereğinde hiçbirşey yapamazdı. Olympus yıkılırdı. Bu yüzden, annesinin doğumunu beklemeden Dionysus'u 24 sene önceki karısı olan Athena'nın rahmine koymuştu. Annesi belli olmayan Dionysus, diğer Tanrı ve Tanrıça'lar tarafından çok dışlanmıştı, Ares dışında. Ares ile gül ve diken gibiydiler. Ta ki, yeni Tanrıça Afrodit gelene kadar.

Az önce, çok hüzünlü bir yaşanmış efsaneyi okudunuz :(

"İyisiniz değil mi Tanrıça'm?"

"Sizin sevginiz sayesinde Ares."

İkisi birbirlerine bakarak gülüşüyorlardı. Sanki bu Tören onlara kuruluymuş gibi karşı karşıyaydılar.

"Afrodit? Evime gidiyoruz Tanrıça'm."

"N-ne?"

Hephaistos, sinirden çıkan damarları ile ikisinin yanına gelmişti. Zor da olsa konuşabilmiş ve Afrodit'i belinden kavrayarak kendine çekmişti.

"Benimle geliyorsun dedim."

Ares, kılıcına odaklanmıştı.

"Sende evine gidiyorsun Ares. Huzurumuzu bozma."

"Ne demek şimdi 'huzurumuzu bozma?' Hiçbir yere gitmiyorum. Ne yaparsın? Hadi yapabiliyorsan benide kapanın içine at. Ve acımasızca yak!"

Ares'in kükreyişi, etraftaki kalan birkaç kişinin dikkatini çok kolay çekmişti. Dionysus ise onların yanına gelmişti bile.

"Hey, hey! Bir kere de kavga etmeyin be! Ares yürü benim evime gidiyoruz."

"Çekil lan! Sende bir araya girme be!"

"Hadi Afrodit, gidelim hm?"

"Ben kendi odama gideceğim. Seninle kalmaya hiç katlanamam. Şimdi çek o ellerini narin belimden!"

Ares, fırsattan yararlanıp hızlıca Afrodit'i kendine çekmişti. Kolunu omzuna atarak kılıcını çıkarmıştı.

"Şimdi izninle, Tanrıça'mı odasına bırakmalıyım."

"Sen kim oluyorsun da benim olanı-"

"Ben Ares'im. Erkekliğin ve savaşın Tanrısı Ares. İyi günler."

Ares, Afrodit ile arkasını dönmüş gidecekken, Hephaistos cebinden çıkardığı demir ile hiç düşünmeden Ares'in kafasına vurmuştu. Aldığı darbe ile sarsılan Ares'in elindeki kılıç, yere yığılırken karnını derinden sıyırmıştı. Etrafa yayılan Ares kanı, Dionysus'un aklını çıkarmıştı.

"Hephaistos! S-sen...Sen Ares'i yaraladın! Sen...Savaş başlattın!? Bu savaş demek!"

Dionysus olduğu yere çökmüş, Ares'in yaralarına elini basarken, Afrodit ise Hephaistos'a tokat atıyordu. Daha fazla orada kalmaya dayanamamış ve alanı terk etmişti. Hızlıca ordan giden Afrodit'i Hephaistos takip etmişti. Ve savaş. Hayra alamet değildi.

"A-ares...Uyan seni gerizekalı! Ben sana demiştim! Lanet olası Hephaistos!"

Kelimeler boğazına diziliyordu. Konuşmayı adeta unutmuştu o.

* * *

"Hephaistos, cezalandırılmalı ve yerine başka bir Tanrı koyulmalıdır. Bunu talep ediyorum Zeus."

"Biliyorum...Oğlum dediğim canavar iyice haddini aşmaya başladı. Ares'i yaralayarak büyük bir savaşa giriş yaptı. Ares...Savaşın Tanrısı'na zarar vermek...Fakat, iyi de onun yerine hangi bir Tanrı'yı koyacağım!?"

Dionysus, o çılgın gecenin ardından Sarayı'ın büyük salonuna inmiş ve Zeus'a yakınmaya başlamıştı.

"Eğer Dionysus, bana onun yerine geçecek bir Tanrı bulursan şayet isteğini yerine getireceğim."

Bir an için duraksamıştı. Yeni bir Tanrı'yı nereden bulacaktı, bunu bilmiyordu.

* * *

"Hamile! Afrodit Tanrıça'mız bize bir Tanrı bahşediyor! Ah Eros, Eros geliyor!"

"Ares ve Afrodit'in sevgisinden oluşan Tanrı, Eros mu?"

Peki ya Dionysus?

-Bölüm Sonu-

wine and war ᎒ TaeK∞kHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin