twenty: "oh, oh woe-oh-woah is me the last time that you touched me"

572 67 136
                                    


XX.

Kıvırcık saçları gözünün önüne düştüğünde bunu farketmemişti. Elindeki kitabın bir sayfasını daha çevirip heyecanla okumaya devam etti. Gamzelerini gösterecek şekilde gülümsediğinde benim dudaklarım da yukarı kıvrıldı. Tenine dokunan güneş ışıklarıyla bir altın gibi parlıyordu. Yeşil gözleri her zamankinden daha güzel , daha ışıltılıydı. Kitaba o kadar dalmıştı ki dakikalardır soluksuz bir şekilde onu izlediğimden habersizdi. Gözlerim kemikli ellerinin tuttuğu kitap kapağına kaydı , gurur ve önyargı.

Daha fazla dayanamayıp yavaş adımlarla yanına ilerledim. Onu rahatsız etmemek için özenle uğraş versem de hiçbir şey konsantresini bozacak gibi durmuyordu. Sırtını dayayarak oturduğu ağacın başında dikildiğimde bile gözleri yukarı , bana dönmedi. Dilimi dudaklarımın üzerinden geçirip bu kadar tatlı oluşuna sırıttım. Hızlı bir hareketle yere uzanıp başımı dizlerine bıraktığımda korku dolu gözleri benimkileri buldu.

"Lou , korkuttun!"

Sesimi çıkarmadan yüzünü izlemeye koyuldum. Birkaç dakika geçtiğinde mavi gözlerimi yeşillerine sabitleyip gülümsedim. Kaşları çatıldı , ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

Konuşmak için ağzını açmasıyla sözleri ağzına tıkarak "Sesli okur musun?" diye sordum. Bakışlarımla kitabı işaret etmemle elindeki kitabı hatırlayarak o da gözlerini kitabına çevirdi. Çatılmış kaşları ve sinirli ifadesi kaybolurken hevesle gülümsemiş ardından başıyla onaylamıştı.

Boğazını temizledi ve okumaya başladı , huzur dolu sesi kulaklarıma dolarken gözlerimi kapatıp içime derin bir nefes doldurdum.

"Ve önyargının sizi kör etmesine asla izin vermezsiniz , doğru mu?"

"Umarım öyledir."

"Özellikle fikirlerini asla değiştirmeyenlerin, en
başta doğru yargıya varmaları da o nedenle zorunlu zaten."

"Bu sorularla nereye varmak istediğinizi sorabilir miyim?"

"Sadece sizin karakterinizi günışığına çıkarmaya," dedi Elizabeth, aşırı ciddi görünmemeye gayret ederek. "Sizi anlamaya çalışıyorum."

"Yapabiliyor musunuz bari?"

Elizabeth başını iki yana salladı. "Hiçbir ilerleme sağlayamadım. Sizin hakkınızda öyle farklı şeyler duyuyorum ki , kafam fazlasıyla karışıyor."

Oluşan sessizlikle gözlerimi araladım. Kitapta olması gereken gözlerini bana dikmiş ve yoğun bakışları üzerimde geziniyordu.

"Ne oldu?" diye sorduğumda muzipçe gülümseyerek cevapladı. "Seni anlamaya çalışıyorum."

Onun gibi gülümsedim. "Yapabiliyor musun bari?"

Başını iki yana salladı. "Hiçbir ilerleme sağlayamadım."

Kendimi tutamayıp gülmemle o da yine gamzelerini ortaya çıkararak gülmüştü. Bir süre daha birbirimize bakmamızın ardından o kitabı okumaya kaldığı yerden devam etti ve ben de gözlerimi geri kapattım.

Yaklaşık olarak geçen beş dakikanın sonunda mayıştığımı hissediyordum. Sesinin güzel tınısı bir melodi gibiydi , kendimi her gece onu dinleyerek uyuduğumu hayal etmekten alıkoyamadım. Ve bir anda , saçlarımda dolaşan elini hissetmemle aldığım nefesi oldukça yüksek bir sesle bırakmıştım. Yanlış bir şey yaptığını düşünüp elini hızla saçlarımdan çekmesiyle gözlerimi açtım. Kaçamak bir bakış atıp okumaya devam etmişti. Kitaptaki elini tutarak tekrar saçlarıma götürdüğümde kaçamak bir bakış daha yolladı. Yüzümdeki sırıtışı engelleyemiyordum. Ona baktığımda en az benim kadar mutlu olduğunu farkederek gözlerimi geri kapattım.

𝘨𝘰𝘭𝘥𝘦𝘯 (𝘩𝘦 𝘪𝘴 𝘣𝘳𝘰𝘬𝘦𝘯) // 𝘭𝘢𝘳𝘳𝘺Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin