Jily - Grinin Elli Tonu AU

700 13 0
                                    

Lanet olsun.

Sözlerim sana, Alice Skye Fortescue. Beni böylesine çıkmaz bir yola sokmayı başarmanı sağlayan o gribine de, turuncu battaniyene de, kanepemin üstüne koyduğun o sümüklü peçetelerine de lanet olsun.

Aynada kendime baktım ve yüzümü buruşturmamaya çalıştım. Gözaltı morluklarım gece uyumamaktan kaynaklanabilirdi ama yüzümdeki o bezmiş ifade kesinlikle keyfi değildi. 

"Geç kalabilirim," dedim birlikte kaldığımız evin anahtarlarını kol çantama sıkıştırırken. "Akşam yemeği için beni bekleme, ama erkek yok."

"Ah, Lily," dedi Alice minnettarlıkla, "gerçekten çok iyi bir dostsun." Normalde daima parlak olan kıvırcık, çilek sarısı saçları kanepeye dağılmıştı ve lacivert gözleri şişkinlikle parıldıyordu. Çilli burnunun ucu kıpkırmızıydı ve pembe, dolgun dudakları çatlamıştı. "Yemin ederim, eğer gidebilecek hâlde olsaydım seni bu duruma sokmazdım, beni bilirsin."

"Ah, bilmez miyim," diye geçirdim içimden. Alice ve onun bitmek bilmeyen istekleri (portakallı çikolata, Pride & Prejudice DVD'si ve cin) bana artık o kadar zorlayıcı gelmiyordu. Ne de olsa az sonra Londra'ya yarım saatlik araba yolculuğu yapacak kişi ben değildim, ne de olsa okul gazetesinde editörlük yapan kişi Alice'ten başkası değildi. "Sorun olursa beni ara mutlaka."

"Mesela?"

"Eve meteor düşerse seni sorumlu tutarım," dedim.

Alice gürültüyle burnunu temizledi ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi bana doğru döndü. "Anlaştık."

Siktir. Arabamın anahtarlarını da aldım ve evden dışarı fırladım. 

Alice'ten adresi almayı unutsaydım ne yapardım diye düşünmekten son anda vazgeçtim. Hep böyle olurdu; tam her şey planlı programlı bir şekilde tıkır tıkır işlerken birdenbire sorun çıkagelir ve 'Merhaba, ben hâlâ buradayım!' derdi. Tıpkı regl gibi.

Korkunç bir trafik vardı. Yeşil ışık yandığı anda kornalarına sarılan kaba adamlardan kaçmak adına hızla gaza bastım ve gitmem gereken yere doğru direksiyonu sola kırdım.

Araba durduğu zaman derin bir nefes aldım. Tamam, rahatla. Geçecek. Yirmi dakika sonra buradan tamamen özgür bir şekilde çıkacaksın.

Okulumuzun iletişim fakültesinde gazetecilik okuyan Alice, dergileri için uluslararası bir üne sahip olan zengin iş adamı James Potter ile zar zor bir röportaj ayarlayabilmişti ve maalesef ki haftalardır, hatta aylardır iple çektiği gün gelip çattığında ise kendini yatağında sümüklerle boğuşur bir halde bulmuştu. İngiliz Edebiyatı okumama ve gazetecilikten zerre anlamama rağmen Alice'in teklifine karşı çıkamamıştım.

Duruşumu düzeltip içeri adımımı attım.

Güvenlik beni oldukça detaylı bir titizlikle kontrol ettikten sonra bir görevliye, röportaj için orada olduğumu söyledim. Sanki koca binadaki herkes geleceğimden eminmiş gibi, bilmiş bir ifadeyle bakıyordu bana. Az sonra açık kızıl saçlı, mavi gözlü güzel, genç bir kadın geldi ve bana onu takip etmesi gerektiğini söyledi.

Lacivert takım elbiseli kızıl olanın dışında diğer kadınların neredeyse tamamı sarışın, ince ve uzun boyluydu. Sanki özel bir kural varmış gibiydi: sarışın ol, güzel ol, gri renk bir takım giy.

Asansöre bindik ve yaka kartında E. Lockwood yazan açık kızıl saçlı kadın 52. kat düğmesine dokunduğu zaman, ben de arkamı döndüm.

Koyu kızıl, orta uzunluktaki saçlarımı daha zeki görünmek adına topuz yapmıştım ama üstüm, buradaki kadınlara kıyasla tam bir rezaletti. Siyah kotum, açık mavi bluzum ve bej ceketim buradaki jilet kesim elbiseli mankenlerle boy ölçüşemeyecek derecedeydi.

Bir bipleme geldiğinde kalbim yerinden çıkacak gibiydi.

Asansörden dışarı çıkan E. Lockwood'un ardından gittim ve bana, üç sekreter kızın bilgisayarlarla uğraştıkları masaya geldiğimizde orada beklemem gerektiğini söyledi. Lockwood, masanın solundaki sarışın, kıvrımlı kadınla konuşurken bana bakıp kıkırdıyordu.

Lockwood gittikten sonra bir numaralı sarışın, "Burada bulunma amacınız nedir, Miss Fortescue?" diye sordu berrak ama kısık bir sesle.

Tırnaklarımla oynamaya başladım. "Miss Fortescue, durumu elvermediği için beni gönderdi. Kendisi rahatsız. Benim adım Lily Evans."

Bir numaralı sarışın, iki numaralı sarışına fısıldayarak bilgisayarına hızlı hızlı notlar aldı.

"Mr Potter ile okul gazetesi için röportaj randevumuz vardı, saat beş kırk beş için."

"Mr Potter şu anda bir toplantıda, Miss Evans. Bu sırada oturabilir ve Mr Potter müsait olana kadar bekleyebilirsiniz." Kıvrımlı bir numaralı sarışın bana önlerinde ceza sandalyesi gibi duran bir sandalyeyi gösterdi. "Mr Potter sizi az sonra görecek."

Bana söylenileni yaptım ve etrafı incelemeye başladım.

Her şey o kadar... beyazdı ki buranın kaç saatte bir temizlendiğini merak etmeden duramadım. Parlaktı, ama tuhaf bir şekilde insanda huzursuzluk duygusunu uyandırıyordu.

Bir numaralı sarışın ayakkabılarından ses çıkara çıkara geniş odadan ayrıldıktan sonra en solda oturan üç numaralı sarışın bana, "Okuyor musunuz, Miss Evans?" diye sordu.

"Evet, Cambridge'de edebiyat." Bunu söylemekten asla bıkmayacaktım.

Klavyesine tıklattı ve gözlüğünde, yeni bir sayfanın açıldığını gördüm.

Tam o sırada daha arkamda duran ve daha önce nasıl olduysa fark etmediğim büyük kapı açıldı ve içeriden en az on tane iyi giyimli iş adamı çıktı. Sarışınların derhal ayağa kalktıklarını gördüğümde ben de refleks olarak aynısını yaptım.

En son çıkan siyah, uzun saçlı adam bize doğru yaklaştıkça sarışınlar neden olduğunu bilmediğim bir şekilde kasılıyorlardı.

"Mr Lupin neredeler, Victoria?" diye sordu adam ipek gibi bir ses tonuyla.

"Cohen-Barts planlarıyla ilgilenmeye gittiler," dedi isminin Victoria olduğunu öğrendiğim iki numaralı sarışın. "Mr Black?"

Mr Black kaşlarını çatarak bir saniyeliğine arkasını döndü. "Söyle ona, saat tam altı buçukta odama gelsin," dedi tıslarcasına. "Bildiğimi söyle."

"Elbette, Mr Black."

Adam sinirle uzaklaştıktan ve sarışınlar tekrar oturduktan sonra bir numara geldi ve tam önümde durdu.

"Mr Potter sizi şimdi görecek."

Küçük Harry Potter HikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin