Sirius & Marlene

159 7 1
                                    

22 Haziran 1981

"Marlene –bir sani..."

"Sirius, beni dinle. Ben çok düşündüm. Ben gerçekten çok düşündüm, tamam mı? Uzun zamandır, yaklaşık beş yıldır bunun üstünde düşündüm Sirius ve sonunda bir karara vardım. Sana kızmadım; kızamam da, çünkü bu sensin. Ve ben seni hissettiklerinden veya yönelimlerinden dolayı asla suçlamam."

Sirius, Marlene'in bu sözleri üzerine hafifçe titredi. "Marls, sen neyden söz ediyorsun?"

Marlene, buz mavisi gözlerinden çenesine doğru ince sicim şeklinde yaşlar damlarken. "Seni tanıyorum," dedi. "Seni senden bile iyi tanıyorum, Sirius. Lütfen bana daha fazla yalan söyleme çünkü her yalan söyleyişinde daha da dibe batıyorsun. Bak, seni gerçekten çok iyi anlıyorum; bunları neden yaptığını veya bana neden yalan söylediğini çok iyi anlıyorum –bana şu anlamadım bakışını atmaktan vazgeç! İkimiz de burada neler döndüğünü gayet iyi biliyoruz." Genç kadın derin bir nefes aldı ve gözlerini karşısındaki adamın gözlerine kenetledi. "Ona bakışlarını gördüm."

"Tina..."

"İnkâr etmeye kalkma sakın. Lütfen, Sirius, bana daha fazla beni iyi hissettireceğini düşündüğün yalanlardan söylemeni istemiyorum. Yalnızca beni dinle, ha?"

Sirius parmaklarını siyah saçlarının arasından geçirdi ve Marlene'e yaklaştı –Marlene anında geri çekildi. "Marlene... Eğer –eğer öyle bir şey demeye çalışıyorsan, bil ki..."

"Bilmediğimi mi sandın Sirius? Altıncı sınıfta benimle ilk çıkmaya başladığında ona olan hislerini bilmediğimi mi sandın? Ben seni asla yargılamam, ama eğer bana yalan söylersen işte o zaman yalan söylenecek bir şey yapmıştın demektir. Sen hiçbir şey yapmadın, öyleyse niye yalan söylüyorsun ki?"

"Seni anlayamıyorum."

Marlene, sol elini Sirius'un elmacık kemiklerinin üstünde gezdirdi ve "Anlıyorsun," dedi fısıldayarak. "Sadece kendine yediremiyorsun." Gri gözlerinden akan yaşları silerken, Marlene dudaklarını birbirine bastırdı. "Niye bana karşı dürüst davranmadın ki? Sana yardım edebilirdim, belki arkadaş olarak kalabilirdik..."

"Bana edebileceğin her şekilde yardım ettin zaten, Marlene."

"Bana beni sevdiğini söyledin. Bir kez bile değil, defalarca. Bunun beynimdeki şüpheleri ortadan kaldıracağını düşündün, ama ben hep biliyordum zaten. Sadece –eğer bana söyleseydin, belki de işler şu anda çok, çok daha farklı ve güzel olurdu.

"Ona baktığın şekilde asla bana bakmadın, Sirius. Öyle sıcak, öyle yumuşak, öyle aşk dolu hiçbir zaman bakmadın. Sırf insanlar olduğun kişiden endişe duymasınlar gibi beni bir maske olarak kullandın. Sen beni kullandın."

Sirius gözlerini kırpıştırarak ağzını açtı. "Özür dilerim."

"Dileme. Artık olmaz."

"Ama sana yemin ederim Marlene, ben seni gerçekten sevdim..."

"Bana yalan söyleme demiştim." Marlene McKinnon arkasını dönerek gözlerini temizledi ve kollarını göğsünde birleştirdi, başını eğdi. "Homoseksüel veya biseksüel veya aseksüel veya artık her neysen, artık her neysen umrumda değil, anladın mı? Seni bunun için yargılamıyorm, ama sen bana yalan söyledin. Ve ben bunu kaldıramam.

"Şunu kendine itiraf et," dedi Marlene işaret parmağını Sirius'a doğrultarak, titrek bir sesle. "Sen onu seviyorsun."

"Marlene..."

"Hep öyleydi, hep oydu. Ben ise seni cidden sevmiştim Sirius."

Açık kahverengi saçlı genç kadın topuğu etrafında döndü ve vestiyerden kırmızı, şapkası leoparlı kabanını indirdi. Yüzü Sirius'a döndüğünde ise gözlerinin altı simsiyahtı. "Belki, ufak bir ihtimal ama arkadaş olarak kalabilirdik." Marlene siyah çantasını da koluna geçirdi ve kapıya doğru ilerlemeye başladı.

Sirius ona doğru uzun bir adım attı. "Biliyor musun," dedi Marlene'in elini tutmadan önce. "Hep söylemenin eşiğine geldim, ama sana hiçbir zaman söyleyemedim Marlene. Sen benim sahip olup olabileceğim en anlayışlı dostsun. Çatalak benim en iyi dostum olabilir, ama sen... sen kalbimi anlıyorsun."

Marlene sadece gülümsedi.

"Teşekkür ederim," diye fısıldadı genç adam sessizce. "Benim için koşulsuzca yaptığın her şey için."

"Koşulsuz değildi onlar," dedi. "Yani... Şimdi eskilerden konuşmak biraz tuhaf kaçıyor, biliyorum ama eğer zevk konusundan söz ediyorsan..."

"Hayır."

Marlene'in bir anlığına nefesi kesildi ve gözlerini kapadı.

"Sen gittikten sonra hayatımda aslında ne kadar da yer kapladığının ilk kez farkına vardım. Ben, şimdi, öylece söylemek istemiyorum ama... Beni bir arada tutan tek kişiydin. Ve ben bunu sen gittikten sonra anladım."

Marlene kaşlarını çattı. "Sen –yeniden... Uyuşturucuya falan başlamadın, değil mi?"

Sirius yalnızca sustu.

"Bunu kendine nasıl yaparsın?"

"Özür dilerim."

"Özrün asla kabul edilmeyecek. Sen kendini ne sanıyorsun be pislik?! Hayatınla, yıllarınla, gençliğinle oynamaya değer mi sanıyorsun? Sana emrediyorum Sirius Orion Black, yarın sana St Mungo'dan randevu alıyorum ve seni oraya bizzat ben götürüyorum."

Sirius, Marlene'in sol elini avcuna aldı ve Marlene'in gözlerinin içine baktı. "Nişanlanmışsın?"

Marlene başını eğdi ve hafifçe gülümsedi. "Fazla olmadı," dedi, sol elinin yüzük parmağındaki beyaz altın, yakut yüzüğe bakarken. "Aries'le çok mutluyum. Beni seviyor ve ben de onu seviyorum. Yarın bizimkilerle bir lokantada akşam yemeği yiyeceğiz, anlarsın, evlilik kararımızı açıklayacağız."

"Ne?"

"Biliyor musun Sirius, kendimi hiçbir zaman, asla evlenecek ve çoluk çoluğa karışacak bir kadın olarak görmemiştim. Ama insan bunu, gerçekten sevdiği ve hayatını geçirmek istediğini bildiği bir kişiyle birlikte olduğu zaman anlıyor. Savaştayız, ne zaman biteceği veya bize ne olacağı belli değil, ama biliyorum ki sevdiklerimizle ne kadar çok vakit geçirirsek o kadar mutlu olacağız." Durdu. "Ve biz mutlu olmayı hak ediyoruz."

Marlene, Sirius'un yanağına öpücük kondurduktan sonra sırıttı. "Belki seni çocuğumuzun vaftiz babası olarak isteriz?"

"Vay, iki tane bir arada, ha?" Sirius, Marlene'e hüzünlü bir mutlulukla tebessüm etti ve yavaşça başını salladı. "Memnuniyet duyarım."

"İyi miyiz?"

"İyiyiz."

Marlene cebindeki asasını çıkardı ve kapının deliğinden dışarıda kimse var mı diye baktı. "Yarın seni saat 5'te alırım, o zaman, hastane için? Zaten benim de Kensington'a kontrolüm vardı."

"Sorun değil. Hazır olacağım."

Marlene, Sirius'un içini ısıtan bir şekilde gülümsedi.

"Mutlu ol, Sirius Black," dedi sessizce. "Bu dünyada mutlu olmayı gerçekten hak eden kişilerden birisin. "Ona söyle, tamam mı? Ona söyle. Ona söylemeyi asla unutma. Giden cesaret bir daha asla geri dönemez."

Marlene McKinnon, birkaç saniye sonra gitmişti.

Ve Marlene McKinnon, bir daha asla geri dönemeyecekti.

Küçük Harry Potter HikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin