Diana Olsen

64 2 0
                                    

24 Aralık 1967

Hava, Norveç'in güney yakasındaki küçük bir Muggle köyüne göre, normalin üstünde sayılırdı. Parlak mavi gökyüzünde yumuşacık pamuk şekerler gibi görünen pembeli beyaz bulutları işaret edip gülüşen ve bir yandan da kardan adam yapan küçük çocukların sesi, yan tarafta çalışmakta olan bir iş makinasının sesini bastırıyordu. Genç kadın büyük, krem rengi kedi gözlüklerini aynı renkteki kol çantasına koyup gözlerinin altını sildi. Geri çektiğinde dantel eldivenine siyah bir leke bulaştığını fark etti.

"Hâlâ haber yok mu?" diye sordu yanındaki, kendisine kıyasla biraz yaşlı kaçan kadın. Platin sarısı bakımlı saçları sıkı bir şekilde ensesinde topuz yapılmıştı. Mavi, tüylü eski model şapkasını girişte bulunan lacivert işlemeli beyaz askıya astı.

Diana kafasını salladı ve gözyaşlarına boğulmadan kısa bir süre önce, dudaklarından acı bir haykırış kaçtı.

Kollarını kızının vücuduna dolayan ve onu kendine çeken Alison, "Geçecek," dedi. "Atlatacağız."

"Ama ben –ben –ben –ben..." Diana'nın buz mavisi gözlerinde kristal gibi parıldayan yaşlar birer birer düşmeye başladıkça Alison etinden et koparıldığını hissediyordu. "Şifacılar dayanamayacağını söylüyorlar bu –bu dedikleri şey Ölüm Uykusu veya her ne illetse artık..." Alt dudağı titremeye başlayınca Diana yumruğunu ağzına dayadı ve sessizce ağlamaya, hıçkırmaya devam etti, "tedavisi yok."

Alison'un görüşü buğulanmaya başladığında ayağa kalktı ve artık gittikçe soğuk esmeye başlayan rüzgârı önlemek için camı kapattı. O sırada, kapının eşiğinde Matthew, Patrick ve Marlene'in onları izlemekte olduklarını gördü.

"Ne oldu Di'ye?" diye sordu yedi yaşındaki kız.

Matthew ise, "Christoffer'la ilgili olmalı," diyerek bilmişlik tasladı.

"Şşş," diye susturdu onları Alison. "Matthias, dışarı. Pat, hemen babanın yanına. Tina, odana."

"Ama anne..." Matthew içeri daldı ve peşinde Patrick'i, o da Marlene'i sürükledi.

Diana gülümsemeye çalışarak gizlice gözlerini kuruladı ve Marlene'in altın rengi saçlarını okşamaya başladı. "Anlat bakalım," diye fısıldadı. "Ne yaptınız siz üçünüz yine?"

"Patrick, Mrs Vligenhart'ın bahçesine girdi," dedi Matthew yüksek sesle.

"Ve oradan çiçek kopardı!" Bağıran Marlene'di.

"Mrs Vligenhart ise deliye döndü resmen!" diye çıkıştı Matthew. "Görmeliydin, o kadar çok kızdı ki daha giyinmeden çıktı bahçeye. Altında da..." Marlene'le birlikte sessiz sessiz kıkırdamaya başladılar, "çiçekli donu vardı! Ah Merlin, o sahneyi bir daha görmek istemiyorum, iyyyeeeenç..."

"Matthias! Yaşlı dul hakkında sakin bir daha öyle konuşma, çok ayıp!" Yüzünde oldukça öfkeli bir ifadeyle mutfaktan beş bardak Limon Şerbeti ile gelen Alison, "bir daha yapmayacaktın hani?" diye kızdı Patrick'e. "Sana bugün çikolata yok."

"Ama anne..." Patrick somurtarak hızla Matthew'a, sonra da yüzüne mahcup bir ifade yerleştirmiş olan Marlene'e döndü.

Sonra ise cebinden beyaz bir gül çıkardı ve tedirgince yürüyerek onu Diana'ya uzattı.

"Üzüldüm," dedi yere bakarken. "O iyi biriydi."

Diana gülümseyerek dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını salladı. Patrick yanına iyice sokulurken ise Matthew ile Marlene'in gözlerinde kin dolu bir bakış vardı.

"İyileşmese bile," diye başladı söze Alison. "güçlü kalmalıyız."

Pencereden dışarı, Glomma Nehri'nin pürüzsüz yüzünde oluşan büyüleyici ışık oyunlarına bakıyordu.

"Karanlık bir şeyler yaklaşıyor. Bunu hissediyorum."

Yıl, 1967'ydi. Birkaç gün önce, hemen Diana ile olan düğününden bir gün sonra komaya giren Christoffer hâlâ iyileşememişti. Diana'nın tüm dünyası yavaş yavaş yıkılırken, annesi akıl sağlığının iyiye gitmediğini fark eden ilk kişi olmuştu. Birkaç ay önce, Diana'nın iş arkadaşı Liv kaçırıldığı zaman başlamıştı her şey. Sonrasında Liv Svensson'un İngiliz Sihir Bakanı'na suikast düzenlemeye çalıştığını, gazetelerden öğrenmişlerdi. İnsanlar Diana hakkında ileri geri konuşmaya başlamışlardı Bakanlık'ta ve genç kadın bunu kaldıramıyordu. Başkanı olduğu daireden istifa etmek üzereydi neredeyse.

"Ondan haber aldın mı?" diye sordu Diana bir anda. Omuz hizasındaki açık kahve saçlarıyla oynayan Marlene'i, kısa süreliğine kucağından indirdi ve Matthew, mesajı alarak hepsini dışarı çıkardı.

Alison somurtarak kibirle tek kaşını kaldırdı. "Kimden?"

"Merlin, anne!" Diana hızla ayağa kalkarak Alison'un yanına ilerledi. "Kocam, o ölüyor. Babamın kafası iyi mi değil mi, bilmiyorum. Arkadaşımın uluslararası aranan uzman bir gizli ajan olduğu resmen kanıtlandı ve sen..." Alison'a döndü, "şuradan atlayacağıma Tanrı aşkına yemin ederim, kendine hâkim olacaksın!"

Alison gözlerini kapattığında uzun kirpiklerinden bir gözyaşı damladı.

"Seni de kaybedemem ya?" dedi Diana, sessiz bir mırıldanmayla.

Kafasını elleri arasına alan Alison, "Hayır," dedi. "Ama Halcyon ile görüştüm, 'Ogwarts'tan olan." Dudaklarını birbirine bastırarak güçlükle yutkundu.

"Ne dedi?"

"Venera'nın bir süreliğine orada kaldığını anlattı bana," dedi. "Sonra kaçmış, 1959'da, niye bilmiyorum. Ama, Di..." İnkâr edercesine kafasını salladı. "Geçen gün onu gördüm, Londra'da. Ya da görmedim. Bilmiyorum, ama sanırım, bilmiyorum."

Limon şerbetinden bir yudum daha alıp devam etti. "Halcyon'la lafladık biraz, Constance da oradaydı tesadüfen, maziden konuştuk işte. Jules ve Constance'ın ikizleri olmuş, Valentina'yla yaşıtlar. Regina tam bir Kraliçe, Damien ise tam bir Kral olmaya doğmuş. Öyle güzeller ki Di, bakmaya doyamazsın. Lucius büyümüş, resmen adam olmuş, genç Narcissa'ya sırılsıklam âşık, bakışlarından belli. Celestine desen, o zaten minik bir su perisi...

"Ama farklılardı," diye devam etti Alison. "Görünüşte değil, içlerinde. İçleri karaydı, simsiyahtı, Diana'm. içleri aha şu nehrin dibi kadar karaydı, kapkaraydı, pislenmişti. İçlerindeki nefret dışarıya yansımasa bile, siyahtı işte." Başını Diana'ya çevirdi. "Orion Black'i gördüm," dedi sessizce. "Siyahtı."

"Valentina'yı o çocuktan uzak tutmalısın," dedi Diana. "Her ne kadar o Sirius denen çocukla arkadaş olsalar bile, düşünsene aklından ne geçiyordur Black'in? Onu ya bize ulaşmak için kullanırsa?"

"Valentina akıllıdır," dedi Alison. "Ben Black ve Malfoy'dan korkuyorum. Malfoy, bana baktı, sanki içimi gördü diyebilirim. Tüm hislerimi, tüm duygularımı gördü diyebilirim. Ve biliyor musun, o adam bir şeyler saklıyor. Benimle özel olarak ilgilendi ve... Venera'yı sordu."

"Ne dedin?" diye sordu Diana sessizce.

"Gerçeği." Alison gözlerini temizledi. "Onu 16 yaşımdan beri, 1935'ten görmediğimi söyledim. O da sırıttı. Öylece, yüzüme baka baka kahkaha attı, öyle ki bir anlığına sinir krizi geçirdiğini falan sandım, ama sonra, sonra Black seni sordu."

"Malfoy ne yaptı?"

"Hiç. Orada durdu ve... bana bakarak gülmeye devam etti."

Alison, kızının yüzünü okşadı ve ona, sanki bir daha onu göremeyecekmiş gibi sarıldı, sarıldı, kokusunu içine çekti.

"Kaç ay oldu?"

"Birinciyi bitirdim." Diana, hüzünle akşamüstü renklerine bezenmiş nehre doğru baktı. "Keşke Christoffer da burada olsaydı."

"Dikkatli ol."

Alison gülümsedi ve çocuklara İngiltere'ye dönmek için toparlanmalarını söyledi.

Diana kollarını göğsüne doladı, başını ardında gün batımının büyüleyici renkleri boyanmış olan cama yasladı, dua etmeye başladı.

Küçük Harry Potter HikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin