Bir Pazar Akşamı, Her Zamanki Yerimiz...
Evimizi yeniliyoruz.
Evimiz.
Bizim evimiz.Yalnızca renkli duvarlarına bakarak hayal kuracağımız bir oda olacak. Açtığımız kısık sesli müzik ile ağlamanın yasak olduğu bir oda...
Elimdeki sayısız boya kutusu ve fırçalarla yanına geliyorum. Gülümseyerek bana da bir önlük uzatıyorsun. Masmavi Moominli önlüklükler ile bembeyaz, bomboş odayı rengine bakmaksızın kutulara bandırılmış fırçalar ile boyuyoruz. Açık camdan parlak sarı saçlarını havalandıran rüzgar, melodiye uyum sağlamak için hafif hafif salladığın bedenin, dilediğin gibi renklendirdiğin duvarlara ne de yakışıyor...
Seni güzel gözlerinden öpmek, buz tutmuş el bileklerini özleminle yanan dudaklarıma kavuşturmak istiyorum.
Sarı boya koluna sıçrıyor. İşime devam ederken duymak için ne çabalar sarf ettiğim kahkahan kulaklarımı dolduruyor.
'Jaemin, şuna bak! Çok tatlı oldu!'
Kolundaki kalp şeklinde sarı leke beni gülümsetiyor. Elindeki fırçayı bırakıp yanıma geliyorsun. Ellerini boynuma doluyor, yanağımı öpüyorsun.
Dudaklarımı birleştiriyorum dudaklarınla.
İçimi bir hoş eden soğuk, ufacık dokunuşların ensemi yakıyor. İnce parmak uçların ensemdeki saçlarla oynuyor. Dudakların benimkilerden ağır ağır uzaklaşıyor.
'Uzun zaman olmuş.'
Gülümsüyorum.
'Arayı kapatalım.'
Ellerin boynumdan zemini buluyor. Yanına çömeliyorum.
'Arayı kapatalım.'
Beni onaylar gibi konuştuğunda bu denli tatlı olmana anlam veremiyorum.
Vücudumuz iznimiz olmadan boyanırken sayısız renge o odada benimle gülüyor, benimle yanıyorsun.
Sen Huang Renjun, buz tutmuş ellerin ile yanıyorsun.
Yine de ayrıldığımızda ve duşa ilerlediğimizde vücudunun ısısının zerre değişmediğini hissetmek gözlerimi dolduruyor. Fark ettirmeden gözyaşlarımı tek hamlede siliyor, tek hamlede banyonun kapısını aralıyorum.
'Seni seviyorum.'
Kıkırdıyorsun.
'Seninle yaşıyorum desem çok mu imkansız olur?'
Birbirimize bakıyoruz. Gözlerin benimkilerde bir şeyler arıyor, ne olduğunu çözemiyorum. Baktıkça dalıyorsun adeta gözlerime.
'Artık o odada değiliz.'
Burnunu çekerek söylediğin şey sonrası buruk gülümsemem yüzümü kaplıyor.
'Ağlama, sevgilim.'
Gözlerini benimkilerden alıyor zemine sabitliyorsun, parkeleri sayıyormuş gibi yapmana gerek yok. Gözyaşlarını tuttuğunu görebiliyorum.
Kıyafetini çıkarıyor geniş küvete ilerliyorsun. Peşin sıra geliyorum.
'Ağlamak bir şeyleri değiştirmiyor.'
'Ama iyi geliyor...'
Cümleni tamamladığında hep olduğu gibi susuyorsun, susuyoruz...
Seni Çok Seven, Jaemin...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Taste Of The Tears/RENMIN
Fanfiction"Ölüm kucağında uzanan beni almaya geldiğinde gitmeme izin vermezsin sanmıştım." Hikayeyi medyaya iliştirdiğim şarkı ile okursanız, çok daha seveceğinizi düşünüyorum...