golden vol.6

511 69 23
                                    

Louis'ye saatlerce gibi gelen fotoğraf çekiminden sonra Harry fotoğrafçılara sonunda teşekkür etti ve Louis gecenin bu kısmının bittiğini anladı. 

Harry'i takip etmeyi beklerken Harry'nin eliyle ona yolu gösterdiğini ve önce onun geçmesini beklediğini fark etti. Biraz kızarırken ilerlemeye başladı, Harry de hemen arkasından gelip ona yetişti.

"Louis fotoğraflarının mükemmel çıktığına hiç şüphem yok; arkadan bile inanılmaz duruyordun, kim bilir önden nasıl görünüyordun..."

Louis yanaklarının iyice kızardığını hissetti, Harry'nin ona böyle hissettirmeye ne hakkı vardı? Etrafındaki herkesi de böyle kendine aşık ediyor olmalı diye düşünüp iç çekti. Harry dönüp ona baktı, Louis gülümseyip omuz silkti.

"Sadece bu kadar ilgiden dolayı bunaldım ve başım döndü. Bunu sürekli nasıl yapıyorsun?" 

"Alışıyorsun bir süre sonra merak etme." Göz kırptı ve Louis gülümsemekle yetindi.

İkisi içeri girmeden önce menajerleri hızlı bir şekilde yanlarında belirdi. İkisi de kendi menajerleriyle uzaklaştılar.

Jen, Harry'e heyecanlı gözlerle bakıyordu, "Evet nasıl buldun?"

Harry aşırı heyecanlı görünmek istemedi, "İdare eder gibi."

Jen şaşırmış görünüyordu, Louis tam Harry'nin tipi gibiydi ve sektörde yeniydi, el değmemişti ve yakışıklıydı. Adam tam bir Harry Styles hazinesi gibiydi. "Şey, pekala, biliyorsun buradan sonra sosyal medya ya da basın yok. Çok çıldırmamaya çalış ve kimseyi öldürmemeye çalış."

"Hey! Daha önce kimseyi öldürmedim" diyerek itiraz etti Harry.

"Bu seni uyarmamam gerektiği anlamına gelmiyor." dedi Jen.

Harry şaka yaptığını düşünse de kadın ciddi görünüyordu. Harry başını salladı, "Kimseyi öldürmek yok."

Bu sırada Louis'nin menajeri de onunla konuşuyordu, daha doğrusu başka bir dünyada gibi görünen Louis'yle iletişim kurmaya çalışıyordu. "Dünyadan Louis'ye? Orada mısın?"

Louis gözlerini kırpıştırdı, "Üzgünüm, sadece her şey bir anda ve çok hızlı oldu. Hafif bunaldım. Bunu yapabileceğimi zannetmiyorum Stan. Vazgeçebilir miyim?"

Stan, Louis'yi sakinleştirmeye çalıştı, "Hey Louis, sıkıntı yok. Mükemmel bir gece olacağına eminim. Merak etme."

"Peki ya Harry bütün gece bana asılırsa ne yapacağım?"

Stan kafasını salladı, "Problem olacağını zannetmiyorum. Sadece kafanı karıştırmasına izin verme ve unutma buradan sonrası zaten halka kapalı, aynı zamanda sosyal medya da yok. Yani Met'te olan Met'te kalır. Keyif almaya bak ve insanlarla tanış."

Louis biraz daha sakin görünüyordu, üstünü başını düzeltti, Stan'e gülümsedi ve tekrar Harry'e döndü. "Gidebiliriz Harry." dedi gülümseyerek.

Harry bu gülümsemenin başını döndürdüğüne yemin edebilirdi. Kolunu tekrar Louis'ye uzattı ve Louis bu sefer tereddüt etmeden koluna girdi. Beraber müzenin içindeki sergiye doğru yürümeye başladılar.

Sergide konsepte uygun olarak sadece altın renkli ve altın renkten ilham almış şeyler vardı. Her şey kronolojik olarak sıralanıp ayrı odalara bölünmüştü. Herkes partneriyle birlikte etrafa bakıyor ve sohber ediyordu. 

Harry ise, küçük bir çocuk gibi oradan oraya koşuşturup altın sanat eserlerine ve elbiselere ağzı açık ve heyecanla bakan Louis'yi izlemekle yetiniyordu. Louis hepsine gidip tek tek inceliyor sonrasında da yanda bulunan açıklama yazılarını okuyordu. Eğer gerçekten beğendiği bir şey olursa hemen etrafına bakıp Harry'i arıyor ve onu da çağırıp ne olduğunu anlatıyordu.

Harry keyifli vakit geçiriyordu, oğlanı izlemek çok eğlenceliydi ve heyecanla onu yanına çağırması her seferinde onu mest ediyordu. Yazıları okurken ve bir şeyleri incelerken dikkat kesildiğinde bazen kaşlarını çatıyordu, anlamaya çalışıyor olmalı diye düşündü Harry.

Harry'nin düşünceleri serginin aksesuarlar kısmında çılgınca ona seslenen Louis tarafından bölündü.

"Harry! Buraya gelsene! Bu taraftayım!" Elleriyle de onu görmesi için hareketler yapıyordu. Harry etrafına baktığında onunla beraber herkesin Louis'ye baktığını fark etti, Harry güldü ama Louis biraz utanmış görünüyordu, yavaşça ellerini indirdi.

"Hey, ne buldun bu sefer?" Louis kitlenmiş gibi önündeki şeye bakıyordu. Louis'nin önünde altından bir taç vardı, tacın üzerinde yeşil zümrütler vardı. Taç ışıklandırmanın altında parlıyordu, Harry de bir süre tacı izledi.

"Gerçekten güzelmiş." dedi.

Oğlan ona bakıp, "Evet insanın gözünü alıyor." dedikten sonra gözlerini taca geri çevirdi. Yaklaşık 30 santimetreydi ve ağır görünüyordu. Harry beklentiyle Louis'ye döndü.

Louis ona anlamamış bir şekilde bakınca açıklama yapmak zorunda hissetti, "Bu taç hakkında beni bilgilendirmeyecek misin Louis?"

Louis güldü, "Tabii ki Harry. Andes'in Tacı olarak bilinen tacın anavatanı aslında Kolombiya ve bazı parçaları 16. yüzyıla kadar gidiyormuş. Ama taç yaklaşık 1660'da yapılmış. Tacın üzerinde tam 450 zümrüt varmış, Harry, buna inanabiliyor musun?"

Harry şok olmuş taklidi yaptıktan sonra güldü, "Gerçekten inanamıyorum!"

Louis gülerek heyecanla anlatımına devam etti, "Kolombiya'daki bir şehirdeki Bakire Meryem'in heykeline özel günlerde konulması için yapılmış. Buna bayıldım Harry."

Harry çocuğun bayıldığını söylemese de fark etmişti, gözlerini taçtan alamıyordu. Harry, Bakire Meryem heykelinin kafasındansa bu tacın Louis'nin bakire- Harry bu tatlı çocuğa başka bir şey yakıştıramayarak öyle olduğunu düşünmek istiyordu- başına daha çok yakışacağını düşünüyordu. "Senin başına daha çok yakışacağına yemin edebilirim Louis."

Louis utanarak ona döndü, altın renk ışıklar mavi gözlerinde parlıyordu, "Teşekkürler." Gülümsedi, "Bu arada Harry fark ettim de, zümrütler aynı senin gözlerinin renginde."

Harry sırıttı, "Evet, onlar da senin gözlerinin yanına çok yakışırdı."


fine line || l.s.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin