ŞP//1

808 27 7
                                    

Kafama yastık yedim.
"Uyan artık okula geç kalıcağız!"
Bu en iyi arkadaşım Öykü'ydü. Kafama yastıkla vurmakta ustadır. Ben Miray. 17 yaşıma girmeme çok az kaldı. Lise üçe gidiyorum. Bebekken annem ve babam beni teyzeme bırakmış. Teyzemse ben iki yaşındayken öldü. Bende yetimhaneye düştüm. Şuan da bi kız yurdunda kalıyorum. Küçük ama zenginlerin takıldığı bir kafede garsonluk yapıyorum. Hayatım da hiç sevgilim olmadı. Kızıl saçlı mavi gözlü bi kızım. Küçüklüğümden beri okul da yetim olduğum için itilip kakıldım. Şuan da itip kakılmıyorum çünkü şuan görünmezim. Sadece okula gidip geliyorum. Sonra işe ve işten yurda.

O gün de aynıydı. Sıradan bir gün dü. Okula otobüsle gidiyordum. Çok sıcaktı ve bende indim. Otobüsteki ter kokuları birbirine karışmıştı. Orda biraz daha kalsaydım gerçekten ölebilirdim.

Yürümeye başladım. Çok ilerlemeden okula varmıştım. Okulun kapısının yanında sigara içen serseri tipler olurdu. Ama şuan zengin erkekler bi erkeğin başında bir çocuğa okulu anlatıyorlardı. Kapıdan her giren kıza kötü bir damga vurup gülüyorlardı. Onlara acıdım. Kendi kusurlarını örtmeye çalışırken başkalarına atıyorlardı. Gayet rahat bir şekilde okulun kapısına yürüdüm. Bana bir şey diyeceklerini sanmıyordum. Çünkü görünmezdim. Benimle ilgili hiçbir şey bilmiyorlardı. Bu yüzden bir şey diyemezlerdi. Kapıya adım atıcakken gülmeye başladıklarını duydum. Kafamı çevirdiğimde bana bakıyolardı. Dediklerini duyamadım fısıldıyorlardı. Onlara bakarken ayağımı demire vurdum ve az kalsın düşüyordum. Buna daha çok güldüler. Her neyse. En azından artık görünüyordum. Sinem koluma girdi ve "yeni çocuğu gördün mü?" Dedi.
"Evet."
"Ee?"
"Ne ee'si?"
"Sence de çok tatlı değil mi?"
"Serserinin teki işte."
"Serseri dediğin çocuk çok zengin."
"Ne yani zengin olanlar serseri olamıyor mu?"
Bu konuşma burada kapanmıştı. Derste en arka sırada tek başıma oturuyordum. Biraz kantinde takıldık. Sınıfa girdiğimiz de sıramda üç tane serseri oturuyordu. Üç tane sigara bağımlısı şımarık prensler. Evet zengin değildim, popüler veya şımartılmış prenseslerden değildim. Ama ben korkak da değildim. Ben küçüklüğümden beri cesaretimi hep kullanmıştım. Yanlarına gittim.
"Afedersiniz ama orası benim sıram"
Gülmeye başladılar.
"Baksana şu küçük cadıya konuşa biliyormuş." Hepsi aynı anda gülmeye başladı. Yeni çocuk bana göz kırptı. Bu ne demek? Bunların hepsi toptan salaktı.
"Çekilirsen yerime geçicem?"
"Üzgünüm." Daha demin ukala davranan çocuklar bi anda centilmen olmuştular. Yerime geçtiğimde hâlâ yeni çocuk yanım da oturuyordu.
"Kendine yeni sıra bulsana sen!"
Gülümsedi ve arkadaşlarına gitmeleri için bi haraket yaptı. Sonra bana döndü.
"Sen herkese böyle kaba mısın?"
"Sadece şımarık prenslere böyleyim."
Verdiğim cevap onun egosuna tuz dökmüştü. Ciddileşti ve önüne döndü. Öğretmen sınıfa girdiğinde yanımda oturan şımarık prensi çağırdı.
"Gel buraya Tibet. Sınıftaki yerini ayarlayalım." Şımarık prens bana baktı ve "Ben burda memnunum teşekkürler." dedi.
"Ne? Hadi ama bela aramıyorum."
Gülümsedi. "Benim bela olduğumu mu düşünüyorsun?"
"Kesinlikle. Aslında senin 'Şımarık Prens' veya 'bağımlı' olduğunu da düşünüyorum."
"O zaman belanla, şımarık prensinle veya bağımlınla tanışmalısın. Ben Tibet."
Elini uzattı. Ben bunlara bulaşmak veya muhattap olmak istemiyordum. Bu yüzden umursamadım.
"Lütfeen. Adını bilmek istiyorum." Yavru köpekler gibi bakıyordu.
"Miray."
"Çok güzel ismin var, senin gibi."
"Artık senin başka bir şey olduğunu da düşünüyorum."
"Neymiş? Kibar? Tatlı? Yakışıklı?"
"Hayır. Önüne gelen kıza sarkan bir sapık."
Ellerini teslim olmuşçasına kaldırdı.

Derste bi kağıda bir şeyler yazıp, o kağıdı da silgi kağıdının arasına sıkıştırıp arkadaşlarına silgi verme bahanesiyle uzatıyordu. Onlarda bize bakıp gülüyorlardı. Bu neydi ya? Şimdi de bi şımarık prensimiz eksikti okulda.

Tibet'in ağzından;
Okulda ilk günümdü. Sabah hizmetçimin kapıya vurmasıyla uyandım.
"Tibet Bey okula geç kalıcaksınız!"
Okula gelir gelmez yanıma benim kafamdan üç-dört çocuk geldi.
"Selam ben Alkan."
"Ben Metin."
"Ben Yiğit."
"Ben Kaan."

Okulun kapısının önünde beni tutuyorlardı. Okula her gelenin fiyaskolarını anlatıp herkesi güldürüyorlardı. Bu insanların içine bende dahildim. Bu çocuklar fazla kafamdandı. Sigara içerken okula giren bi kızı gösterdiler.
"Tibet! Bak bu kız okulda pek konuşmaz. Eskiden kızlar yurdunda bi sevgilim vardı. O kız da orda kalıyordu. Dostum bence o kız tam bi ucube."
Kıza baktığım da beklediğim bi yüz görmedim. Gayet normal, düzgün bi kıza benziyodu.
"Bence kızla çıkarsan eğlenceli olabilir." Dalga amaçlı güldüm.
"Ben ve ucube mi?" Gülmeye başladık. Hepimiz kıza bakıp gülüyorduk. Beni sınıfa çıkardılar.
Kaan yanıma gelip "Hadi bi oyun oynayalım." Dedi. Kabul ettiğimi belli etmek için kafamı salladım.
"Sen o ucubeyi bugün dudağından öpersen o ucubeyle tam 4 ay çıkarım."
"Ya öpmezsem?"
"O zaman o kızla çıkmak zorunda kalırsın."
"Ne zamana kadar?"
"O kızın ucube olduğunu tüm okula kanıtlayana kadar."
"Anlaştık."
Bunu konuşurken kız geldi. Hepsi kıza gülüyordu. Fazla abartıydı ama kız gerçekten ucube gibi davranıyordu. Sabahtan beri bir tane bile erkekle konuştuğunu görmemiştim. Bir ara bu kız eşcinsel mi diye merak ettim. Ben zaten sabahtan beri başıma gelen kızları göndermekle meşguldüm. Ben kendi kafasına göre takılan aşka inanmayan sabah sigara akşam içkiyle kafa bulan çocuklardanım. Herkesle dalga geçip onlara oyunlar oynarım. Yani kızların sözüyle şu 'bad boy' lardanım. Bunu düşününce gülesim geliyor. Kızlar her şeye bir isim takınca o şey sıradanlaşıyor. Sıradanlıktan nefret edenlerdenim. Beni zorlayan konu da bu. Bu kız çok sıradan. Ben şuana kadar hep zengin kendi tipime ve bana yakışan kızlarla çıktım. Bu kız resmen geleneklerime aykırıydı. Bunların yanında kızın cesaretine hayran kalmıştım. Onunla dalga geçtiğimizi anladığı hâlde yanımıza gelip bize sesini yükseltmeye cesaret etmişti. Sıradan kalkmamızı söyledi. Arkadaşlarım kalktı ama ben hâlâ oturuyordum. Ben çok inatçıydım. İstediğimi alana kadar uğraşırdım. Kız tekrar cırladı.
"Kendine yeni sıra bulsana sen!" Güldüm ve Kaan'lara gidin diye haraket yaptım.
"Sen herkese böyle kaba mısın?"
"Sadece şımarık prenslere böyleyim."
Bu kızda ki cesaret neyin nesiydi? O arada sınıfa öğretmen girdi. Beni görür görmez yanına çağırıp yerimi ayarlıyacağını belirtti. Bende yerimden memnun olduğumu dile getirdim.
"Ne? Hadi ama bela aramıyorum." Dedi.
"Benim bela olduğumu mu düşünüyorsun?" Diye fısıldadım.
"Kesinlikle. Aslında senin 'Şımarık Prens' veya 'bağımlı' olduğunu da düşünüyorum."
"O zaman belanla, şımarık prensinle veya bağımlınla tanışmalısın. Ben Tibet."
Elimi uzattım ama kız bana bakmadı bile.
"Lütfeen. Adını bilmek istiyorum." Biraz duygu sömürüsü kızların hoşuna giderdi.
"Miray."
"Çok güzel ismin var, senin gibi."
"Artık senin başka bir şey olduğunu da düşünüyorum."
"Neymiş? Kibar? Tatlı? Yakışıklı?" Her özelliğim bir yana çok egoistim.
"Hayır. Önüne gelen kıza sarkan bir sapık." Bu ucube kendini bir şey sanıyordu. Onu öpmeyecektim. Aksine bu kızla çıkıp onu hayata geldiğine pişman edicektim. Bunu kağıda yazıp Kaan'lara verdim. Bu durum hoşlarına gitmişti. Benim hoşuma gidense kızın bu tavırlarıydı. Kızı yani Miray'ı sinirlendirmek hoşuma gitmişti. Bana bela mı demişti? Asıl bela ne demek öğrenecekti...

Merhabaaa. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Hem Tibet'in hem Miray'ın ağzından aynı zamanları yazdım. Kafanız karışmaz umarım. Vote verip bölümle ilgili düşüncelerinizi yorumla paylaşırsanız çok mutlu olurum.

BAĞIMLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin