ŞP//4

391 23 10
                                    

"Miray, hadi çıkalım."
Tibet'in annesi bana burs veriyordu. Bunu Tibet'te yeni öğrenmişe benziyordu. Arabaya bindiğimizde Tibet'e dönüp 'bir şey sorabilir miyim?' Gibisinden bakışlar attım.

"Bir şey mi söyliyceksin?"
"Aslında sorucam."
Derin bir nefes aldı.
"Sor bakalım."
"Annenin bana burs verdiğini biliyor muydun?"
"Hayır."
"Peki, bizim okulumuzdan önce nerde okuyodun?"
"Amerika da bir okulda."
"Şimdi anladım."
"Neyi?"
"Seni buralarda hiç görmemiştim."
Arabada bir süreliğine suskunluk oldu. Tibet formalarını yarım yamalak giymişti. Dikkatimi çekmişti.

Aklıma o an geldi. Üstümdeki forma değildi. Formam kafede kalmıştı. Dün hiç arkama bakamdan çıkmıştım. Tibet'e
"Kafeye uğra." Dedim.
"'Uğrar mısın?' Demek istedin galiba?"
"Hayır bas baya uğra dedim."
"Neden?"
"Formam orda kaldı ve beni oraya götürmek zorundasın."
"Neden götürmek zorundayım?"
"Çünkü senin yüzünden kovuldum ve sinirle çıktım. Formam orda kaldı."
"Benim yüzümden mi? Kafama bir fincan kahve boşalttın!" Gülmeye başladı. Ciddi ortamı bozmuştu. Ani dönüş yaptı. Sarsıldım.
"Senin ehliyetin var mı(!)?"
"Hayır." İnanamıyordum. Şaka yapmıştım ama ciddiydi.
"Ve ailen araba kullanmana izin veriyor?"
Evet dercesine bana baktı. Bu sefer korkmuştum ama belli etmedim. Arabanın kolunu sıkıca tutup içimden dua ediyordum.
"Korkma." Deyip gülmeye başladı.
"Korkmuyorum zaten." Daha çok güldü. Bir-İki dakika sonra yine sessizlik oluştu. Radyoyu açtı. Caz bi müzik çıktı. Yüzünü buruşturup değiştirdi.
"Niye değiştirdin?"
"Sabah sabah direksiyon başında uyumak istemiyorum." Dedi ve yanağımı sıktı. Yavaşça eline vurdum. Daha erkendi. Dersin başlamasına bir buçuk saat vardı. Sonunda kafeye vardık. Daha açılmamıştı.
"Ee şimdi ne yapıcaksın?" Dedi.
"Bilmiyorum, sanırım bugün okula gitmiycem. Sen burdan devam et ben yurda yürürüm."
"Dün nasıl yürüdüğünü gördük." Dedi. Arabaya bindi ve camı açtı.
"Hadi atla."
Bana neden iyi davranıyordu? Şimdilik bir şey demedim. Beni yurda götürmüyordu.
"Ama yurdun yolunu geçtin!"
"Yurda gitmiyoruz zaten."
"Nereye?"
Cevap vermedi. Sorumu iki kez daha tekrarladım ama sonuç aynıydı. İki günde hayatımın içine etmişti. Bir mağazanın önünde durduk.
"Hadi iniyoruz."
Arabadan çıktık. Elini omzuma attı. Rahatsız oldum. Elini kaldırmaya çalıştım ama beni sinir etmek onun hoşuma gidiyordu. Bende uğraşmadım.
"Neden buraya geldik?"
"Sana forma alıcağız."
"Saçmalama. Beni yurda bırak ben alırım işte." Ağzımı kapattı.
Mağaza da çalışan iki kız koşarak geldi.
"Hoşgeldiniz Tibet Bey."
"Hoş bulduk."
"Ne alıcaktınız?"
"Okul formaları nerde?"
Kızlar elleriyle sağ tarafı gösterdiler. Okul formasını üstüme göre seçerken Tibet "sen kaç kilosun?" Dedi. Güldüm ve cevap verdim.
"Bir kadına iki şey sorulmaz."
"Neymiş o iki şey?"
"Yaşı ve kilosu." Ellerini teslim olmuşçasına kalırdı. En sonunda üstüme göre bulduk. Kabinde denemeye gittim. Üstüme giydiğimde bana küçük olduğunu fark ettim. Asıl sorun küçük olması değildi. Üstümden çıkaramadım. Gayet zayıf bi kızdım ama bu forma da sanki tığ için yapılmıştı. Üstümden çıkaramadım. Mağaza çalışanlarından yardım istedim ama hiç kimse duymadı.
"Hadi ama seni akşama kadar bekleyemem." Bu Tibet'ti.
"Bir sorun oluştu, çalışan kızlardan birini çağırır mısın?"
"Ben ilgilensem?"
"Hayır, birini çağır!"
Önümü göremiyordum. Formanın yarısı üstteydi kafam içeride kalmıştı. Kapı tıklandı.
"Ben ilgileniyim." diye ince bir ses geldi. Kapıyı hafifçe açıp içeri aldım. İç çamaşırlarım gözüküyordu ama kadın diye çekinmedim. Bir anda hızlıca yukarı formayı çekti. Saçım takıldı ve istemsizce bağırdım. Arkamı döndüğümde karşımda Tibet'i gördüm. Bağırıcakken ağzımı kapattı.
"Sapık mısın sen?" sesim çok sertti. Gülmeye başladı.
"Bir şey görmedim." Dedi ve gülmeye başladı. Kabinden çıkınca üstüme uygun bir forma giydim. Kıyafetlerimi de poşete koydular. Tibet parayı öderken gözüm kenarda olan kırmızı bir elbiseye gitti. Çok güzel bir elbiseydi. Etiketine baktığımda vazgeçtim. Bu elbiseyi almak için bir ömür çalışmam gerekti. Tibet sessizce arkamdan gelecek olucakki biri omuzumu tuttu.
"Çok mu beğendin?"
"Hayır, o kadar güzel değil."
"Yıl sonu yaklaşıyor. Balo da ne giyiceksin?"
"Baloya gelmiycem."
"Neden?"
Nedenini biliyordu. Param yoktu. Balo demek güzel giyinmekti. Benim buna yeticek gücüm yoktu. Konunun üstünde durmadı. Saatine baktı ve panikle elimi tuttu.
"Koş!" Koşmaya başladı. Arabaya hızlıca bindi. Bende ayak uydurmaya çalıştım.
"Ne oldu?"
"Dersin başlamasına 15 dk kalmış."
"Ne?"
Arabayı çok hızlı kullanıyordu. Camı açıktı. Ordan gelen rüzgar tüm saçlarını dağıtmıştı. Böyle çok seksi görünüyordu. Sonra saçmaladığımı fark ettim. O kimdi ben kimdim. Okula vardığımızda ders 5 dk önce başlamıştı. Arabadan koşarak indik. Ben çok hızlı koşamazdım. Bunu anlamış olucakki elimden yine tuttu ve merdivenlerden hızlıca çıkmaya başladık. Sınıfa varınca kapıyı çalmadan içeri daldı. O an unuttuğumuz bir şey vardı. Herkesin dikkatini de o şey çekmişti.
"Tibet!" Diye fısıldadım.
öğretmen bize bakıyordu. Kapıda durmuştuk.
"Efendim?" Diye fısıldadı.
"Elim."
Elimi o kadar sıkmıştı ki çekememiştim. Ve sanırım bu hoşuma gitmişti.

Yeni bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yoruma yazarsanız ve vote verirseniz çok sevinirim.

BAĞIMLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin