(Bunlar böyle fotoğraf atmayı kesmezlerse bir gün kalpten gidecek bu yazarınız😍Ayrıca arkadaşlar öncelikle şuana kadar yazdığım 5 bölümü de hızlıca düzenledim. Hikayeye tekrar başlayıp okursanız zaman kavramları çok daha anlaşılır olacaktır. Hala yazım yanlışım varsa gözden kaçan lütfen uyarın beni. Kitapta anlaşılmayan yerler için karakterleri kısa bir özetle anlatayım. Bic ve Win kardeşler,Minjae ve Huijun yakın arkadaşlar ve Castle J de Bic'in üniversiteden arkadaşı. Umarım anlamışsınızdır. İyi okumalar💛)
Ertesi günün sabahı Seungmin üniversitesi yeni taşındıkları yere uzak olduğu için erkenden kalktı,kardeşinin kahvaltısını hazırlayıp evden çıktı.
Dün akşam yediği yemeğin hala midesinde durduğunu düşündüğü için bir şey yememişti.
Zaten kahvaltı yapmak onluk değildi. Sabahları bir şey yerse midesi bulanır ve gün boyu mide ağrısıyla baş ederdi.
Bu, son bir iki senede gerçekleşen bir olaydı ve kardeşi Junhyuk onun için endişeleniyordu.Abisinin omuzlarındaki yükler o kadar ağırdı ki kendisine yemek yiyecek zaman bile bulamıyordu.
Seungmin küçüklüğünden itibaren hep kardeşine bakmış,onun annesi ve babası olmuştu.
Ailelerine karşı iki kardeş de öfkeliydi ama diyecek o kadar şey vardı ve kimse bu konuları uzatmak istemiyordu.
Seungmin sonunda üniversiteye geldiğinde kendiyle aynı bölümü okuyan Seongjun Hyung'u gördü.
Seongjun sanırım üniversitede grup ödevi yaptığı sınıf arkadaşları dışında konuştuğu tek kişiydi. Seongjun yanına hızla adımladı ve "Nasılsın Seungmin ah? Başına gelenleri öğrendim. Umarım daha iyisindir." dedi.
Seungmin başını yana eğdi. Nereden öğrendiğini sormak istedi ama üniversitenin internet sayfasının böyle olayları kaçırmayacağını hatırladı. O yüzden sadece "İyiyim hyung. Endişelenmene gerek yok." dedi ve ikisi beraber binaya girdiler.
O sıralarda Minjae de hazırlanmış ve binanın girişinde Junhyuk'u bekliyordu. Minjae abisi yüzünden ona da hemen ısınmıştı.
Okulda dışlanmasını ya da yabancı kalmasını istemediği için birlikte okula gitmeyi teklif etmişti. Junhyuk ile konuşup onlar hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyordu.
Junhyuk apartmanın girişinde görününce Minjae el salladı ve yanına ilerledi.
Junhyuk komşusunun bu samimi tavırlarını biraz tuhaf karşılasa da o da selamladı. Yol boyu konuştular ve ortak yönlerini öğrendiler.
Minjae'nin merak ettiği çok fazla soru olsa da aralarında en mantıklısı olan "Peki Junhyuk abin nelerden hoşlanır? Onunla çok yakın görünüyorsunuz." bu cümleyi kurdu.
Junhyuk biraz düşündü ve "Abimle cidden yakınız ama tam olarak ne sevip sevmediğini bilmiyorum Minjae Hyung. O biraz şeydir mm..." dedi.
Minjae ise hemen "Neydir?" dedi. Junhyuk sıkıntıyla "O dış dünyaya kendini hiç yansıtmıyor. Sadece yapması gerekenleri yapar. Onun herhangi bir şeyi eğlenerek yaptığını görmedim. Ama çiçekleri sever. Onlara bakmanın iyi hissettirdiğini söylemişti bir keresinde." dedi.
Minjae anladım dercesine hımladı ve okulun önüne geldiklerinden onu bahçeden içeri soktu.
Seungmin derste bir yandan hocayı dinlerken diğer yandan pekçok diğer öğrenci gibi dizüstü bilgisayarına notlarını yazıyordu. Ders bittiğinde başını sağ eline yasladı.
Yorgun hissediyordu, her zaman ki gibi. Gözleri belki geceleri çok uyayamadığından belki de çok bilgisayara bakmaktan her kırptığında acıyor,dün zayıf bedeniyle kaldırdığı kutular yüzünden beli ağrıyordu.
Sessizce inledi. Sadece huzur istiyordu. Hayatı bir o kadar aynı ve sıkıcı ama bir o kadar da yorucuydu. Saatine baktı. Bugünki son dersiydi. Yavaşça toparlandı.
Saat öğle vaktiydi. Karnı açlıkla guruldadı. Tam ayağa kalkacakken telefonu çaldı. Tanımadığı bir numara arıyordu.
Başta açmak istemese de meraktan açtı ve "Alo. Kimle konuşuyorum?" dedi. Karşı taraf "Merhaba hyung,ben Huijun. Geçen olan kazada senin yerinde olması gereken kişi." dedi.
Seungmin hatırladı. Zorla telefon numarasını alan liseli çocuktu bu. Seungmin "Evet Huijun hatırladım seni. Neden aradın peki?" dedi.
Huijun heyecanlı sesiyle "İşte hyung sana söz vermiştim yemek ısmarlayacağım diye. Sözümü tutmak için aradım. Müsait misin?" dedi.
Seungmin'in şuan bu çocukla uğraşacak kadar enerjisi olmasa da hem karnı aç hem de eğer şuan reddederse sonra tekrar arayacağını düşünüyordu.
Bu yüzden "Olur Huijun. Ama çok zamanım yok. Nerdesin şuan?" dedi. Aslında bir işi falan yoktu ama yorgundu. Küçük bir yalandan bir sorun olmazdı.
(YN: Küçükte olsa söylemeyin siz gençler. Benim başım çok yandı.)Huijun "Hyung şuan yeni açılan bir restoranttayım. Sana yerini mesaj atacağım. Görüşürüz hyung." deyip telefonu kapadı.
Seungmin yaklaşık 5 saniye sonra gelen mesajda yazan adrese baktı ve oraya giden metroya binmek üzere yola çıktı.
Herkese merhaba. Yeni bir bölümle karşınızdayım. Yeni bölüm için bu kadar bekletmemin sebebi hem okunmaların biraz artması hem de hiç zamanımın olmamasıydı. Bu bölümü de yoğun geçen bir günün gece 3 buçuğunda yazdım. Umarım beğenmişsinizdir. Düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın.
Ve yeni bölüm için farklı zamanlarda yorum ya da mesaj atarsanız hikayeyi unutmamış olurum. Kendinize dikkat edin. İyi günler💖💛

ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm In Love (Bic×Minjae)
Fanfiction"Heart is gold but my hands are cold" Başlangıç tarihi: 08.09.2020