Günün yorgunluğundan sona Xiao Zhan, kıyafetlerini çıkartmadan kendini zar zor yatağına attı. Çok fazla zaman geçmeden uyuya kalmıştı bile..
Tekrar gözlerini açtığında kendisini bir ormanda ağacın altında uzanırken buldu.
Yavaşça ayağa kalktı
"Yine neredeyim ben??"
Önce bulunduğu ortamı biraz yadırgadı sonrasında
Ormanda dolaşmaya başladı.
Kısa süre sonra bazı konuşmalar belli belirsiz kulağına çalındı. Yavaşça sesin geldiği yere doğru yaklaştı.
Geldiği yerde yeşil çimenlerin üstünde yan yana oturan iki genç vardı. Yüzlerini yine göremiyordu... sanki yüzleri anılar arasında kaybolmuştu.
Ama her ikisinin de kar beyazı geniş kollu cübbeleri vardı. Birinin cübbesi sade beyaz iken diğerinde bulut desenleri vardı.
Xiao Zhan, onlara daha fazla yaklaşmak istiyordu ama bir türlü hareket edemedi.
-Buradan gittiğin zaman hepsini pişirip yiyeceğim!
Xiao Zhan konunun ne olduğunu anlayamadı ama konuşan çocuğun sesi oldukça memnuniyetsizdi.
Cübbesin de bulut desenleri olan çocuk diğerine döndü.
O sırada Xiao Zhan, çocuğun kollarına yayılmış 2 tavşanı gördü, ayaklarının yanlarında ise uzun kulaklarını dikmiş sevilmeyi bekleyen başka tavşanlar vardı.
-Onları yemeyeceğini biliyorum.
-Hayır yiyeceğim!!
-Wei Ying... Bu tavşanları yiyemezsin onları seviyorum.
Xiao Zhan düşündü
"Wei Ying.. bu isim hem çok tanıdık hem de değildi"
-Bu tavşanları sana veren benim ama onlarla benden daha fazla ilgileniyorsun. Gege bu yaptığın çok kötü bir şey..
-Wei Ying şuan bana verdiğin tavşanları mı kıskanıyorsun...
-Bu tavşanları çok seviyorum çünkü onları bana sen verdin. Bu bana verdiğin ilk şey..
İkisi arasında garip bir sessizlik oldu.
-Ben çok acıktım hadi yemek için gidelim... Eğer tavşanlar ile kalmaya devam edersen onları YERİM!!
Çocuk hızla ayağa kalkıp hala tavşanları seven adama ellerini uzatı. Diğeri önce uzatılan ellere baktı daha sonra ise tavşanları nazikçe tutup kucağından indirdi ve uzatılan elleri tuttu.