HÜCRE

193 10 2
                                    

Burnuma dolan küf ve nem kokusu iliklerime değecek kadar ağırdı. Gözlerim hafif hafif aralanırken etrafımdan gelen sesleri uğultular halinde zar zor duyuyordum. Başımda beni çok fazla rahatsız etmeyecek kadar ağrı vardı. Gözlerimi tamamen açtığımda bulanık bir şekilde bir kaç siyah takım elbiseli adam gördüm ve son gördüğüm şey bu oldu.

Hayal meyal , siyah beyaz görüntüler beliriyordu. Baş ağrım artmıştı. Dağılmış eşyalarıyla , karşı duvardaki çatlamış aynası ortada bulunan kırık dökük masasıyla adeta bir hücreyi andıran mekanın soğukluğundan olacak , vücudumu kaplayan ve beni ayak tırnaklarımdan saç tellerime kadar tir tir titreten bir üşümeyle gözlerimi kapatıp ters psikoleji uygulayarak sıcak bir yerde olduğumu düşünmeye başladım.ölüme yavaş yavaş yaklaştığımın farkındaydım yinede çırpınıyordum. Olanları anlamaya çalıştım. En son neredeydim? Nasıl bu hale geldim? Düşünüyordum. AYnı bir labirent gibi ilerliyorum ama çıkışı bulamıyorum. Birden ağızıma gelen kırmızı sıvı midemi bulandırdı. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Midemin gurultusu irkilmeme sebep oldu. Açtım, dilim damağım kuruydu. Bir şey yapmaya halim yoktu.Ama yapmam gerekiyordu. Tüm enerjimi kullanıp ayağa kalktım. Düşmemek için solumda bulunan mavimsi ufak, aldığı darbelerden olacak ki ayakta benim gibi güçlükle duran kırık dökük masaya kendimi zorlayarak tutundum. Bu masa aynı zamanda odadaki ikinci büyük masaydı. Karşıda duran ve aralarında koyu bir muhabbet geçen iri yarı , takım elbiseleriyle küçükken gittiğim dedemin çiftliğindeki korkuları andrıan bu adamlara burada bulunmamın sebebini sormalıydım. Gücümü topladım , masanın desteğiylede yürümeye başladım. Odanın tam ortasına geldiğimde beynimde bir şimşek çaktı. Belkide beni öldürmek için ayılmamı bekliyorlardı. Geri dönmek istediğimde iş işten geçmişti. Adamlardan biraz daha iri yarı , burnu ince uzun olanı korkunç elleriyle omzumdan tutmuştu. Ayakta zor duruyordum , birde onun ağır eli ve sarsıcı hareketi yüzünden anında yere yığıldım. Adam kolumdan tutup , beni ayaklarım yerden kesilinceye kadar havaya kaldırdı. Yüzünde küçümser bir gülümsemeyle beni aniden yere bıraktı. Bıraktığı gibide yerle bedenim bir oldu. Ama kaşımdakine inat ayağa kalkmam gerektiğine inandığımdan , kalktım. Kendimi bildim bileli böyle inatçıydım. Karşımda benim neredeyse iki katım bir adam dururken bile böyle inatlaşmam beni bile şaşırttı. Ben ayağa kalkana kadar adam çoktan diğer takım elbiseli adamın yanına gitmişti. Hepsinin gözleri şuan beni süzüyordu. Kısa bakışmalardan sonra etrafımı incelemeye başladım. Ne çok küçük, ne de çok büyük bir mekandı. Çıkıp kaçabileceğimi düşündüğüm camlar çok küçüktü ve tahtayla kapatılmıştı. Gün ışıkları sadece o tahta aralarından ufak ufak sızıyordu. Bulunduğum mekanda sadece iki kapı vardı biri tahminimce lavabonun olduğu bölüm diğeri ise benim tek kurtuluşum olmalıydı.

BEYAZ TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin