YAĞMUR

61 5 1
                                    

gözlerim hafif hafif aralanırken kokuma kokusu, nefesime nefesi karıştığı için savaşın hala yanımda olduğunu anlamıştım. Kafamı ona doğru çevirdiğimde beni izliyordu. Gülümseyerek "günaydın prenses" dedi. Bense hiç konuşmadan sadece gülümsedim. Bana alışmasını istemiyordum. koltuktan doğrularak ayağa kalktım ve kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa yöneldim. Ben ilerlerken savaş " prenses istersen yine ben hazırlıyım" dedi. Arkamı dönmeden "bugün kahvaltıyı ben hazırlıyorum savaş bey özellikle istediğiniz birşey var mı" dedim. son sölediğim şey üzerine gülerek savaşa doğru döndüm. " aslında kahvaltımı yaparken tam karşımda siyah saçlı mavi gözlü adı da berrin olan bir prenses otursa çok iyi olur" dedi. Biri ona bunu söylerken çok yakışıklı olduğunu söyleyebilir miydi? daha fazla ona bakmadan mutfağa girdim. Malzemeleri bulmakta zorlanmış olsamda sonunda kahvaltıyı hazırlamıştım. Salondaki büyük masa yerine mutfaktaki ondan biraz daha küçük olan masaya yaptıklarımı koydum. tam gelmesi için savaşa seslenicektim ki o sırada kapıdan içeri girmişti. Birkaç şey dışında aslında pek konuşmadık kahvaltımız  bitince hemen masayı topladım ve spor ayakkabilarimi giyerek dışarı çıktım.Savaş benim için çok endişeleniyordu. Bunuda evden çıkarken iyice belli etmiş, dikkatli olmam ve o adamların beni kaçırmaya çalışması durumunda ne yapmam gerektiğine dair bir sürü şey söylemişti. Kafam kazan gibi olmuştu. Hergün aynı şeyleri tekrarlaması canımı sıkıyordu. Hava düne göre soğuktu. Esen rüzgar tenimi aşarak iç organlarıma değiyormuş gibi hissettiriyordu. siyahın çok açık tonunda olan montumun fermuarını en yukarıya kadar çektim ve ilerlemeye başladım. satıcak malım yoktu bu boş zamandan faydalanarak bugün annemin yanına gitmeye karar vermiştim. Savaş arabamla gitmem için tonlarca dil dökmüştü ama ben yinede kendi bildiğimi yaparak yürüyerek gidiyordum. Soğuk hava bana iyi geliyordu sanki rüzgar aklımdaki beni rahatsız eden bütün düşünceleri alıp götürüyordu. Üzülmemi engelliyordu. Ben evin bahçesinden çıktıktan sonra yağmur yağmaya başladı. Montumun şapkasını kafama geçirip ellerimi de cebime sokarak yoluma devam ettim. Fakat kısa süre sonra yağmur hızlanıp , montumda iyice koyu renge bürününce bir otobüs durağının altında yeryüzüne inen damlaları izlemeye başladım. Çocukkende böyleydim yağmuru çok seviyordum. Özellikle de yağmurdan sonra toprağın o tok ve doyurucu kokusu huzurlu hissetiriyordu. Küçükken yağmur yağdığında ben her ne kadar ısrar etsemde hasta olurum diye dışarı çıkmama izin vermezlerdi. Ben yinede kimse anlamadan dışarı çıkıp, sırılsıklam olana kadar yağmur altında bekler, sonrada odama çıkardım. Biranda boynuma saplanan ağrı geçmişimden sıyrılarak yere yığılmama sebep oldu. Ayıldığımda aklımda kalan bir kaç kare görüntü ve ses dışında pek bir şey hatırlamıyordum. küf ve nem kokusunun bu kadar baskın olduğu yer kesinlikle kaçırıldığım hücremsi yer olmalıydı. Gözlerimi tam olarak açtığımda buranın ilk kaçırıldığım yer olduğunu anladım. Yoksa yine en başa mı dönmüştük hatalı hiç bir şey yapmamıştım. Sorularımın cevabını verebiliceğinden emin olduğum bir adam elinde üzerinde not bulunan bir paketle bana doğru gelince ayağa kalktım. Sol eliyle saçımdan sertçe tutup beni ona doğru çekti. Sağ elinde tutuğu paketide elime tutuşturdu. Saçımı bırakmayarak " Geri döndüğünde pakete ve nota bakarsın " diyerek iğrenç bir gülüş atıp saçımı bıraktı. derimle saç köklerim biririnden ayrıldığını sandığımdan elimi saçıma geçirerek kontrol ettim. Ve yine boynuma aldığım darbeden olsa gerek bayılmıştım. Yavaş yavaş kendime gelirken Savaşın evinin bahçesindeki ağaçların arkasında olduğumu etrafıma baktığımda anladım. Ensemdeki ağrı bütün vücudumu sarmıştı. elimi boynuma koyup ağaçtanda destek alarak ayağa kalkıp yürümeye başladım. Yağmur yağdığı için yerler çamurluydu. Evin kapısına doğru ilerleyen taş yola zar zor çıkabilmiştim. Dayanamayarak dizlerimin üstüne çökerek tüm güçümle "Savaş" diye bağırdım. İçeriden gelen bir kaç sesten sonra kapı açıldı ve savaş koşarak yanıma gelip beni kucağına aldı. Sesindeki korkuyla "iyi misin" dediğinde yanımıza Savaşın bir adamı gelip benim tek kelime etmeme izin vermeyerek " Savaş bey isterseniz ben taşıyım" dedi. Savaş gözlerini benden ayırarak " Sana mı kaldı benim prensesmi taşımak git işine " diyerek adama çıkıştı. Bu hali beni şaşırtmıştı ama hoşuma gitmişti. Adam uzaklaşmaya başlayınca savaş beni eve taşımıştı. Ona bu kadar yakınken ne hissettiğini anlamamak imkansızdı. Nefesini hızlı ve düzensiz alıp veriyordu. Kalbide göğüs kafesinden çıkıcakmışcasına atıyordu. Öfkeli, endişeli ve korkmuş gibiydi. Beni yumuşak bir şeyin üstüne bıraktığında odamda ve yatağımın üzerinde olduğumu anladım. Savaşa uyuyacağımı ve başımda durmasına gerek olmadığını söylesemde beyefendi ne isterse olurdu o yüzden gitmesi için ısrar etmedim. sağ yanıma dönerek uyumaya çalıştım fakat çabalarımın boşa olduğunu fark edince duvarı incelemeye başladım ve birden paket aklıma geldi. Savaşa dönüp  ağaçların ordan paketi getirmesi için rica etmiştim o da hemen alıp getirmişti. O gelene kadar içtiğim ilaçlardan olsa gerek gözlerim uyumaya hazır hale gelmişti. Paketi alıp sağ başımda bulunan komidinin ilk çekmecesine koyarak uykumla olan savaşımda beyaz bayrak çekip gözlerimi hülyalara yumdum.

BEYAZ TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin