eighth-last.

1K 95 150
                                    

.....

"Hyuck, her pazar gününü Taeil ile geçirmek istediğinden emin misin?"

Arkadaşım yine yüzüne yayılan ve alışık olduğum o ifadeyle bana bakmıştı.
Bu bakış tam olarak "aptal mısın!?"
bakışı olarak adlandırılabilirdi.

"Evet. Seninle mi geçirseydim?"

Sözlerine karşılık sadece başımı salladım. Arada sevgilisi olduğunu unutuyordum.

Üzerine giydiği lila tonlardaki gömleğin yakalarını düzeltirken bir yandan da tanıdık bir şeyler mırıldanıyordu. Giydiği kot ve gümüş takılarıyla gerçekten iyi görünüyordu.

Bakışlarım kendi üzerime kaydığında ufak bir kahkaha kaçmıştı dudaklarımdan. Siyah eşofmanım üzerine giydiğim rengi gittikçe açılan aynı şekilde siyah tişörtüm ve eskidiğini her açıdan belli eden siyah hırkam oldukça rezil bir görüntü oluşturuyordu. Ama bugün pazardı, ve ben dışarı çıkamayacak kadar üşengeçtim.

Zil sesini duyduğumuzda ikimiz de kapıya yöneltmiştik bakışlarımızı. Hyuck elindeki aynayı yatağa fırlattı ve belinde gelişigüzel duran kemeri düzelterek koridorda ilerledi. Mırıldandığı küfürleri duyabiliyordum.

Özeniyordu kendine. Daha önce bu kadar önemsediği başka bir şeyle karşılaşmamıştım.

Taeil'in sesini duyduğumda Hyuck'un odasından ayrılmış ve yarılanan kahve bardağımla birlikte salona ilerlemiştim. Bakışlarımla ufak bir selam verip koltuğa yerleştim.

Beni hiçbir şey bu koltuktan kaldıramazdı.
......

"Ne demek partiye gelmiyorsun?!"

"Gayet net, gelmiyorum."

Elimdeki kitapları çimlerin üzerine bıraktığımda olduğum yerde uzanmış, kısa süreli gözlerimi kapamıştım.

"Parti fikri, dikkatimi çekmiyor."

Bu bahaneye gizliyordum hislerimi. Bir kez olmuştu, bir daha olmamalıydı.
Ancak, imkansız değildi tabii.
Aptal çelişkiler.

Hyuck'un sinirli mırıldanmaları yanına gelen Taeil ile kesilmiş, yumuşak bir kahkahaya dönüşmüştü.

Gözlerimi açarak olduğum yerde dikleştirdim bedenimi. Kotumun çimler yüzünden sararıyor oluşu umurumda değildi. Çimleri seviyordum, gevşetiyordu.

Hyuck eşyalarını bırakarak ayaklanmış ve Taeil ile uzaklaşmışlardı. Ellerim boynuma kaydığında olduğu yeri ovuşturdum. Tüm gün evde olmama rağmen yorgundum. Hyuck ise sabaha karşı gelmişti, ancak anlam verilemeyecek kadar enerjikti.

Kıskanıyordum, evet.

Bakışlarım karşımda, bana doğru gelen bedene kaydığında kaşlarım çatılmıştı. Son saatimi atlatmış, Hyuck ile dönmek adına çimlerle yayıldığım ve en dağınık hâlimde karşıma  çıkmak zorunda mıydı?

Gerçi, hep en dağınık hâlimde yakalıyordu beni.

"Mark, gelmeyecekmişsin."

"Evet, gelmeyeceğim."

"Nasıl istersen."

Adımları yanımda durduğunda bir süre güneşten kıstığım gözlerimi süzmüş, birkaç adım atarak güneşi engellemişti.
Oldukça büyük bir gölge yarattı,
benim için. İstemsizce gözlerime siper ettiğim elimi indirmiş, sorgularcasına üzerimde dolanan bakışlara anlam yüklemeye çabalamıştım.

about last night | johnmarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin