Raven, "Bellamy, gitmemiz gerek!" diye bağırdı yüksek sesle. Ekibin geri kalanı çoktan gemide yerini almıştı. Raven ise, kafası girişe dönük Bellamy'e hüzünle bakıyordu.Bellamy arkadaşlarını oyaladığını biliyordu ve biraz daha sessiz kalmaya devam ederse hepsini öldürtecekti. Bir seçim yapmak zorundaydı. Clarke'ı bırakarak arkadaşlarıyla uzaya gitmek veya Clarke ile birlikte ölmek.
Kafasında Clarke ile son konuşması yankılanıyordu."Çok büyük bir kalbin var Bellamy."
"Clarke-" Bellamy konuşmanın nereye gideceğini biliyordu, Clarke annesinin gördüğü şey yüzünden öleceğine inanıyordu ve Bellamy'e veda etmek istiyordu.
"İnsanlar seni takip ediyor, onlara bunun sayesinde ilham veriyorsun." Clarke, elini Bellamy'nin kalbine koyduğunda Bellamy'nin kalp atışlarının hızlandığını fark etmiş olmalıydı.
"Ama hayatta kalmamızın tek yolu bunu da kullanman." Şimdi genç kızın eli yavaşça Bellamy'nin kafasına gitmişti. Bellamy suratına buruk bir gülümseme yerleştirdi.
"Bunun için sana sahibim."
Artık değildi.
Beyni karıncalanıyor, etrafı dönüp duruyordu. Kalbini veya beynini seçmesi gerekiyordu. Yüzünden yaşlar akıp giderken gözlerini kapattı. Açtığında kararını vermişti.
"Burada kalıyorum, Raven."
"Ama Bellamy," dedi Raven nefesini tutarak.
"Gitmelisiniz, vaktiniz daralıyor," dedi Bellamy kararlılıkla. Ağzından boğuk bir şekilde, "Tekrar buluşabilmek dileğiyle," cümlesi çıktı.
Raven, Bellamy'e göz yaşları içinde yaklaşıp sarıldı. Bellamy, onun da "Tekrar buluşabilmek dileğiyle," dediğini roketin çıkardığı sesler arasından zar zor duydu. Raven'a son kez sarılırken arkadaşlarıyla da vedalaşmak amacıyla son kez bakışıyordu. Hepsinin yüzünde derin bir hayal kırıklığı vardı, Bellamy'nin kararını verdiğini anlamışlardı ve şu an tek yapabildikleri ona son kez 'hoşça kal' diyebilmekti.
Bellamy'nin kollarından ayrılır ayrılmaz Raven'ın gözleri parladı. Bellamy bu bakışı tanıyordu, Raven ne zaman yeni bir fikir üretse mutluluğu gözlerine yansırdı.
"Dolap-" dedi Raven, eliyle göstererek.
Laboratuvarın köşesinde kırık, beyaz bir dolap vardı. "Orada Luna'dan alınan ilik var," dedi içindeki küçük umudu dışarıya yansıtırcasına. "İki ilik alındı, birini saklamıştık, farklı deneyler yapmayı umuyorduk- tamamen aklımdan çıkmış!"
Bellamy, "Bu da ne demek oluyor?" diye soruverdi. Raven neşeyle, "Kara kanın radyasyonu iyileştirebildiğini gördük, eğer Praimfaya'yı iyileştirebilecek güçteyse sen ve Clarke kurtulabilirsiniz," dedi. Bellamy, kalbinin sıkıştığını hissetti.
"Tabii ya," dedi aniden. "ama Praimfaya'ya dayanıp dayanmayacağını deneyene kadar bilemeyeceğiz-"
Murphy, "Raven- gitmemiz gerekiyor," dedi titreyen bir sesle. Bellamy'e bir daha baktı, daha sonra rahatsız bir biçimde koltuğuna yaslandı. Raven, tekrardan "Tekrar buluşabilmek dileğiyle," dedi. Bu sefer sesi çok daha ümitliydi. Bellamy, ona güven verircesine gülümsedikten sonra Raven'ın gidişini izledi.
Geri sayım başlamıştı.
Raven, Murphy, Monty, Harper, Emori hatta Echo. Ona son kez gülümsediler, gözleri yaşlarla parıldıyordu. Bellamy, sanki onları uzaya yollamıyormuş ve kendi ölümünü hazırlamıyormuşçasına yavaşça el salladı. Daha sonra tek gördüğü kıvılcımlar ve dumandı.
Bellamy, aklını toparlamak için kendine birkaç saniye tanıdı. Daha sonra Raven'ın işaret ettiği dolaba doğru adımlarını hızlandırdı. Camı çatlamış olan dolabı gıcırtılı sesler eşliğinde açtı.
Raven haklıydı, dolapta kara kan vardı.
Bellamy ne yapacağını bilmiyordu, giysisinin sol kolunu sıyırabildiği kadar sıyırdı. Sonra beceriksizce tuttuğu iğnenin doğru yeri bulmasını umarak batırdı.
Tüm iliği vücuduna enjekte ettikten sonra iğneyi dolabın içine koyup kapağını kapattı. Ne yapması gerektiği hakkında bir fikri yoktu- Clarke'ı oturup beklemeli miydi? Praimfaya, Raven'ın verdiği süreye göre beş dakika içinde burada olacaktı. Adımları onu dışarı doğru götürüyordu, Bellamy çıkarken tereddüt etmedi.
Turuncu, tamamen dengesi bozulmuş bir gökyüzü, ufukta birer birer alev alan ağaçlar ve kirli rüzgar görüş alanına girdi.
Bellamy aldırmadan yürümeye devam etti, Clarke'ı nasıl bulacağını bilmiyordu. Soğuk terler alnından akıp gidiyordu. Şu an tek istediği Clarke'ı bulmaktı.
Radyasyon fırtınası içinde güçlükle ilerleyebiliyordu. Rüzgar ona karşı savaş başlatmış gibiydi. Ruhunu korku sarmıştı, yutkundu ve ağır ağır yürümeye devam etti.
Başlığından bir çatırdama sesi gelmesiyle "Siktir!" diyiverdi. Gözleri dehşet içinde git gide büyüyen çatlağa odaklandı. Başlığını bir yere sürtmüş olmalıydı ve şimdi bu yalnızca daha biraz daha erken ölmesine sebep olacaktı.
İçeriye sızan leş havayla ciğerleri çürümüş gibi hissetti- aldığı her bir nefes canını yakıyordu ve ağzından kanlar sızıyordu. Gözlerini açık tutmakta zorluk çekiyordu, her bir damarı patlayacak gibi hissediyordu. Organları alev altındaydı, bıçak üstünde gibi yürümeye devam etti. Clarke'ı bulmak zorundaydı.
"Hadi ama," dedi içinden acı acı. "Neredesin?"
Adımları yavaşlıyordu, yüzü ağzından çıkan kanlar yüzünden siyaha bürünmüştü ve burnu cayır cayır yanıyordu.Ağaçların arasından çıkan bir silüet gördüğünde bulunduğu durumu tamamen unuttu- dünyası birkaç saniyeliğine durdu.
"Clarke!" diye haykırdı ciğerlerine dolan radyasyonu umursamayarak. Clarke önüne bile bakmadan koşuyordu, kafasındaki kırık başlıkla bir süre boğuştuktan sonra onu yere fırlatıverdi.
Clarke sendelemeye başladı, yüzü kıpkırmızı kesilmişti ve ağzından, burnundan ve gözlerinden çıkan koyu renk kanlar yere damlıyordu.
Bellamy, Clarke'ın önüne koştu; kız dengesimi kaybetmek üzereyken dizlerinin üstüne düşerek onu yakaladı. Kendi parçalanmış başlığını da Clarke gibi yere attı.
Yüzü hayatında daha önce hiç hissetmediği bir acıyla yanıyordu, gözlerinin içine alevler doluyordu. Gözlerini açık tutmaya çalışırken kollarına yığılmış Clarke'ın "Bellamy," dediğini duydu.
Bellamy daha cevap veremeden kuvvetli bir rüzgar sesiyle irkildiler. Praimfaya onlara doğru büyük bir hızla yaklaşıyordu, karşısına çıkan tüm ağaçları kasıp kavuruyordu. Muhtemelen onların da sonu aynı olacaktı.
Praimfaya onlara ulaşmadan hemen önce acı çekerken birbirilerine baktılar. Clarke kolunu Bellamy'nin boynuna doladı, Bellamy gözlerini sıkıca kapatarak başını Clarke'ın başına doğru eğdi. Nefesleri birbirine karışıyordu. Clarke'ı önceki kavrayışından bile daha sıkı kavradı. Yüzünün, kavrulmadan önce hissettiği tek şey Clarke'ın kesik nefesleriydi.
Rüzgar bir bıçak gibi yüzlerini yardı, canlı canlı yandıklarını hissediyor gibiydiler. Yüzleri sanki binbir parçaya bölünüyordu ve hepsi tek tek kül olacaktı. Bellamy, yüzünü Clarke'ınkine daha da çok yaklaştırdı ve her şey kararmaya başladı. Sesler buğulandı, Bellamy boşluğa gömüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bellamy&Clarke | Praimfaya
FanfictionBellamy, beyni ve kalbi arasında derin bir çatışmaya giriyor ve Clarke'ın ona aklını kullanmasını söylemesine rağmen kalbini seçiyor. Praimfaya, aynı yıkıcılığıyla kapıdayken Clarke için kalmaya karar veren Bellamy, sonraki altı yılının nasıl ge...