Medya| credit: tumblr/blakecholls
Clarke ve Bellamy, Vadi'ye doğru yürümeye başladılar. Yokuş aşağı yürürken tepeye saplanmış sert kayalara basıp botlarının kaymasını engelliyorlardı. İkisinin de gözlerinin içi gülüyordu. Heyecanla yanlarında sallanan elleri birbirilerine çarpıyordu.
Ağaçlara yaklaştıklarında taze çam kokusu burunlarını doldurdu. Her yeri keşfetmek için sabırsızlanıyorlardı.
"Burası çok güzel," dedi Bellamy hayranlıkla. "Praimfaya Vadi'yi atlayıp yoluna devam etmiş gibi."
Clarke, "Burada ihtiyacımız olan her şey olmalı," dedi mutluluk içinde. Praimfaya'dan sonra bir daha göremeyeceğini düşündüğü güzel kokulu çiçeklerin yanına çömelip onlara dokunurken, Bellamy hemen arkasında onu izliyordu. Kızı uzun zaman sonra gerçekten mutlu görmek, onu içten içe keyiflendirmişti.
"Şurada bir ev var- ya da onun gibi bir şey," dedi Bellamy ileriyi göstererek. Clarke, çiçeklerin yanından kalkıp Bellamy ile birlikte oraya ilerlemeye başladı.
Burada hala yaşayan birileri olabilir miydi? Praimfaya Vadi'yi atladıysa belki de bazı insanlar hala hayattaydı. Hiç bilmedikleri bir kara kan da bu çevrede yaşamını sürdürüyor olabilirdi.
Bellamy, Clarke'a centilmenlikle kapıyı tuttu. İkisi yavaş adımlarla içeri girdiler. Kısa bir holden geçerken önlerindeki açık kapıdan her şey görülebiliyordu. Clarke dehşet içinde eliyle ağzını kapattı.
Anlaşılan burada bir zamanlar epey bir kişi yaşıyordu ama hepsi korkunç Praimfaya dalgasına kurban gitmiş, yere yığılıp kalmışlardı. Bu masalarda otururken böyle bir tehlikenin gelebileceğinden haberleri var mıydı? Yoksa her zamanki gibi bir gün geçireceklerini, buradan çıktıktan sonra Vadi'nin temiz havasını soluyarak salıncaklarda sallanacaklarını mı düşünüyorlardı? Düşündükleri ne olursa olsun, onların burada can verdiği gerçeğini değişmemişti.
Bellamy, Clarke'ın masa ve sandalyelere yığılmış cesetlere bakarken ne düşündüğünü biliyordu. Radyasyon dalgasıyla ölmüş insanlar ikisine de Weather Dağı'nı hatırlatıyordu. Hayatta kalabilmek için, halklarını kurtarmak için üstlerine çok büyük yükler almışlardı. Bunları hayatlarının sonuna kadar taşımaları gerekecekti ama en azından bunu yalnız yapmak zorunda değillerdi.
Clarke, ölü bedenlerin arasında yürürken "Bu cesetleri yakmamız gerek," dedi alçak bir ses tonuyla. Bellamy, başını salladı. Ağır kokudan uzaklaşmak için salondan dışarı çıkarken, Clarke'ın da onunla birlikte geldiğini hissetti.
Bellamy, hemen yandaki odaya merakla girdi. Başta, ölü birini daha bulma düşüncesiyle nefesini tutsa da oda boştu. Odanın köşesindeki tahtadan oyulmuş kitaplıkta merakla göz gezdirdi.
Clarke'ın uzaktan gelen sesi, "Burada bir erzak deposu var," dedi. Ses tonu biraz daha neşeli geliyordu. "Bellamy, bunlar bize çok uzun süre yeter!"
Bellamy, derin bir oh çekti ama burada ölüp giden insanların hazırladığı şeylerden faydalanma düşüncesi onu rahatsız etmiyor değildi. Yine de, her şeyi geride bırakıp Clarke ve kendisine odaklanması gerektiğinin farkındaydı.
Günün ilerleyen saatlerinde karınlarını doyurdular -Clarke'ın Vadi'yi bulmalarından hemen sonra vurduğu kuzgun, bu konuda epey işe yaramıştı-, Vadi'de bir yürüyüşe çıkıp, ağaçların arasına konulmuş sandalyelere oturarak sohbet ettiler, küçük bir ahşap kulübede buldukları defterleri gözden geçirdiler. Bir insanın gündelik yaşamı gibiydi ama o insanlar Bellamy ve Clarke ise, günlerinin bu kadar normal geçtiğine inanmak biraz zordu.
Hava kararıp güneş kaybolduğunda, tüm cesetleri toplamışlardı. Yaktıkları ateş, ölüp giden insanların hepsini kollarına almıştı.
Bellamy, hemen yanında oturan Clarke'a baktı. Gözlerinde, alevlerin belirgin bir yansıması vardı.
Bir süre hiçbir şey söylemeden oturdular, yanan odunların kokusunu içlerine çektiler. Hava tamamen karanlığa gömüldüğünde, sessizliği bozan Bellamy oldu.
"Şu an üstesinden gelmemiz gereken bir problem yok," dedi. "Kendimi boşlukta hissediyorum."
Clarke gülümsedi. "Yakın zamanda alışırız," dedi başını Bellamy'e çevirerek. Sonra gözleriyle sol tarafı işaret etti. "Orada birkaç küçük ağaç ev buldum, sanırım içlerinde yataklar var."
Bellamy başını salladı. Yüzlerindeki kırmızı izler yavaş yavaş geçiyordu. Sonrasında tamamen Praimfaya'nın etkisini atlatacaklardı. En azından, fiziksel olarak.
Bellamy, ortamın tekrardan sessizliğe gömüleceğini düşünürken, Clarke tekrar konuştu.
"Teşekkür ederim," dedi ona bakmadan. Bellamy neyden bahsettiğini sorma gereği duymadı, Clarke'ın içindeki minnet duygusunun farkındaydı ama o bunu minnet görmek için yapmamıştı.
"Sen olmasan, yapamazdım Bellamy," dedi Clarke. Bu sefer doğrudan gözlerine bakıyordu. Bellamy, bakışlarını kaçırdı. Bunun bir iyilik olduğunu düşünmüyordu, Clarke ile kalmasının sebebi acıma değildi. Clarke'ın böyle hissettiğini düşünerek rahatsızlık duydu.
Sadece, kendi de Clarke ile kalmak için ölmeyi göze almasının sebebinden emin değildi. Clarke ile birlikte çok şey atlatmışlardı ve ona çok değer veriyordu fakat sadece son dakikalarını onunla geçirmek için Praimfaya'nın önüne atlamak- bu kulağa biraz tuhaf geliyordu.
Clarke, Bellamy'nin cevap vermemesini anlayışla karşıladı- ateş, sarı saçlarını kızıla boyarken Bellamy'nin sessizliğine ortak olmayı seçti.
Ateşi söndürdükten sonra Clarke'ın bahsettiği ağaç evlere bakmaya karar verdiler. Sağlam bir iple bağlanmış merdivenler, biraz kırık ve çizikti. Clarke'ın hemen arkasından merdivenlerden Bellamy çıktı. Hafifçe sallanan basamakları görmezden geldi.
Ağaç evlerin her biri bir oda büyüklüğündeydi, küçük ve sadelerdi. Her odada bulunan iki yatak, onlara rahatlıkla yetecekti.
Bellamy, ağaç evin güneye bakan penceresinde göz gezdirdi. Siyah gökyüzü, milyonlarca yıldızla bezenmişti. Ötede görünen nehir, tamamiyle geceyi yansıtıyordu. Özenle yapılıp sıralanmış birkaç minimal bina, canlı ağaçların görüntüsüne uyum sağlıyordu.
"Çok güzel, değil mi?" dedi Clarke, Bellamy'nin yanına gelirken. "Şimdi bunun tadını bol bol çıkarabiliriz."
"Evet," dedi Bellamy. Önlerinde parlayan dolunaya baktı. Ağaç evin dibindeki çalıların hışırtısı, ona ninni gibi geliyordu. Uğrayıp geçen gıdıklayıcı rüzgar, saçlarını hafifçe dağıtmıştı.
"Uykumuzu alalım, yarın sabah neler yapacağımızı konuşuruz," dedi Bellamy. Vadi üzerindeki ilk uykusunu çekmek için sabırsızlanıyordu. Clarke, başını salladı. "İstiyorsan sen burada kal- ben de hemen yandaki ağaç evde olacağım."
Bellamy, itiraz etmedi. Yataklardan birine doğru yürümeye başladı. Clarke'ın "İyi geceler," diyişi, mayışıp kendi uykunun kollarına bırakmadan önce duyduğu son sesti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bellamy&Clarke | Praimfaya
FanfictionBellamy, beyni ve kalbi arasında derin bir çatışmaya giriyor ve Clarke'ın ona aklını kullanmasını söylemesine rağmen kalbini seçiyor. Praimfaya, aynı yıkıcılığıyla kapıdayken Clarke için kalmaya karar veren Bellamy, sonraki altı yılının nasıl ge...