Clarke, Vadi'de bir başka güne daha neşe içinde uyandı. Yaklaşık iki aydır buradalardı ve hala güzelliğine doyamıyorlardı. Uyandığında her zamanki işlerini yaptı. Tomurcuklanmaya çalışıyormuş gibi görünen bitkilerini suladı, dağılmış konserve kutuları yeniden dizdi ve nehirden doldurduğu suları bildiği basit yöntemlerle arıttı.
Tahminlerine göre Bellamy, her zamanki gibi birkaç dakika içinde uyanacaktı - tam da saksağanların ortaya çıkıp melodi mırıldandığı vakit. Clarke, büyüleyici olan bu kuşların nasıl Praimfaya'dan sağ çıktığını bilmiyordu.
Bellamy'nin uyanma konusunda çok dakik olduğu tartışılmazdı, Clarke'ı şaşırtmayarak birkaç dakika içinde ağaç evinin önünde göründü.
"Merhaba," dedi gülümseyip. "Resim mi çiziyorsun?"
Clarke, başını salladı. Elinde her zamanki gibi yaprakları sararmış defteri vardı, kalemi elinde döndürüp duruyordu. "Vadi, her bir köşesini çizdiğim için benden bıkmış olmalı."
"Ben olsam, biri sürekli beni çizdiği için gururlanırdım." Bellamy, yandaki oduna oturdu. Uykulu bir yüz ifadesiyle etrafı süzdü. Aralarında birkaç metrelik mesafe vardı.
Bellamy'nin yüzü buraya geldiklerinden beri her zamankinden canlıydı, Clarke bunu rahatlıkla fark ediyordu. Her şeyden keyif alıyordu ve etrafa neşe saçıyordu. Atlattıkları o korkunç günlerden sonra, Bellamy'nin mutlu olmayı sonuna kadar hakettiğini düşündü Clarke.
"Dalıp gittin," dedi Bellamy. Clarke, gözlerini kırpıştırdı ve "Ah, affedersin," dedi aceleyle. "Bir şey mi diyordun?"
"Ağaçların arasında bir hışırtı duydum," diye tekrarladı Bellamy. "Emin değilim, rüzgar olabilir. Ama bana rüzgar gibi gelmedi."
Clarke, soğukkanlığını korumaya çalıştı. "Zarar verecek biri olsa çoktan ölürdük, değil mi?" Ama anlaşılan o ki Bellamy, Clarke'ın renginin attığını fark etmişti.
"Bir şey olmayacak," dedi sakinleştirici bir ses tonuyla. "Niyeti zarar vermek olsa da bir şey yapamaz. Buna izin vermeyeceğim."
Clarke, yaşadıkları her şeyden sonra Bellamy'e güvenmesi gerektiğini biliyordu- güveniyordu da. Ama, huzurlarının bozulma düşüncesi onu endişelendiriyordu. Burada Bellamy ile birlikte apayrı bir hayat kurmuş gibilerdi ve annesini, arkadaşlarını özlese de Vadi'de Bellamy ile geçirdiği vakit onun için çok özeldi. Uzun zaman sonra kendini gerçekten mutlu ve enerjik hissediyordu. Bunun bir kısmını Vadi'ye, bir kısmınıysa en iyi arkadaşına borçluydu.
Bellamy, her zaman onu neşelendirecek bir yol buluyordu. Dalgınlığına geldiği için zehirli bir dut yiyip üç gün boyunca yataktan çıkamadığı zaman bile- ki o gerçek bir felaketti!
Hepsinin dışında, Clarke içinde bir yerde yanlış bir şeyler hissediyordu- ne olduğunu anlayamadığı ama organlarına kadar kemiren bir duygu. Yine de, kurcalamamasının onun için daha iyi olacağı yönündeydi.
***
Hava karanlığa gömüleli birkaç saat olmuştu. Clarke, birkaç günde bir yaptıkları gibi ateşi yakmış; yemekleri getirecek olan Bellamy'i bekliyordu. Büyüyüp küçülen kızılları izlerken soğuk çimlerin üstüne oturdu.
Kısa bir süre sonra Bellamy büyük, çelik bir tasla Clarke'ın yanına geldi. "Bu akşamın spesiyali," dedi yemeği takdim edercesine. Clarke güldü. Akşamları genelde konserve tüketiyorlardı, o günse planları biraz nohut pişirmekti.
Bellamy, kamp ateşinde kurduğu düzeneğin üstüne tası özenle koydu.
"Hayret," dedi Clarke tasa dikkatle bakarak. "içine hiçbir şey katmamışsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bellamy&Clarke | Praimfaya
FanfictionBellamy, beyni ve kalbi arasında derin bir çatışmaya giriyor ve Clarke'ın ona aklını kullanmasını söylemesine rağmen kalbini seçiyor. Praimfaya, aynı yıkıcılığıyla kapıdayken Clarke için kalmaya karar veren Bellamy, sonraki altı yılının nasıl ge...