______________________________
∿
would you love me more (would you love me more)
if i killed someone for you?
would you hold my hands? (Would you hold my hands)
they're the same ones that i used
when i killed someone for you∿
______________________________
parkjm: karnımda kelebekler uçuşuyor.
123,5k. beğenme, 98,7k. retweet
______________________________
vücudum hâlâ titriyordu. bazen nefes alamıyormuş gibi hissediyordum.
küçük bir çocuk gibiydim. kendini koruyamayan küçük bir çocuk.
kendimi koruyamamıştım işte. hayat bana tekrardan bir nah çekerken dayanacak gücümün kalmadığını düşünüyordum.
jeon adına mutluydum, ama bitmesini istedim. ortadan kaybolup gitmek istedim.
çalan telefonum sessizliği bozarken burnumu çektim. çok uykum vardı.
telefonu kulağıma götürdüm. bileklerim hâlâ acıyordu. "alo-"
"park jimin, son kez söylüyoruz, eğer bir gün daha gelmezseniz yerinize başkasını alacağız. bu bir uyarıdır, dikkate almanızı öneririz." telefon yüzüme kapanırken kafamı kapıya vurdum.
geleceğimi söylemiştim. acaba çok kızarlar mıydı? ya da ciddi ciddi atılır mıydım?
"of." diye mırıldanırken başımdaki şapkayı geriye attım. ne yapacağımı bilmesem de, ayağa kalktım.
başım dönüyordu. etkisinden çıkmak bana göre zordu. çok zor.
gerçi, kime göre kolay olabilirdi böyle bir şey?
ilk başlarda sadece takip edilsem de, bu.. artık bana dokunacak kadar cesur hissediyordu demekti.
iç çekip aynaya bakmamaya özen göstererek banyonun kapısını açtım ve dışarı çıktım.
gözlerim birkaç saniye bavulumu aradı. oradaydı, yatağımın yanında.
neredeyse koşar adımlarla bavuluma ulaşıp yatağıma atmıştım. bir yandan içini açarken bir yandan gözyaşlarımı siliyordum.
yapamayacağımı hissettim. ellerim titremeye başlıyordu.
ama durmadım, siyah, şapkalı sweatimi elime alarak aramayı sürdürdüm. ne giyeceğimi bilmiyordum.
dışarı çıkmak bile istemiyordum. iç çektim. o aşağılık adamın yaptığı şeyden neden ben sorumlu oluyordum ki?
hayatın adaletine bir küfür savurduktan sonra gözüm duvardaki saate ilişti. 5.
2 saatim mi vardı?
daha hızlı olmaya çalışarak üstümü hızla değiştim. üstümdeki sweat boynumu ve bileklerimi kapatıyordu.
geriye yarım saatim kalmıştı.
bende düşündüm.
jungkook'a anlatmak istiyordum. yapmalı mıydım emin değildim ama şu sıralar kime güvenebilirdim ki?
bilmiyordum, yapmak istemiyordum. sadece unutup gitmek istedim ama yapamıyordum.
jeon'a söylediğim, önerdiğim tavsiyeleri daha kendim bile yapamıyordum, tanrı aşkına!
sakinleşmek zorundaydım. gözlerimin altı hâlâ şiş duruyordu.
bunları nasıl açıklayacağım bilmiyordum. açıklamak istiyordum, ama dilim varmıyordu.
kalbim gitgide ağrımaya başladığından, yere çöktüm bir süre.
yatakta oturmak istemiyordum.
iğreniyordum. buradan iğreniyordum.
gözyaşlarım akmak üzereyken elimle gözlerimi silip sakin olmaya çalıştım. şimdi ağlayamazdım.
sahi, jeon nerede kalmıştı? düşüncelerimin beni ele geçirmesine izin veremezdim.
kapı iki kez tıktıklandığı anda ayağa kalkıp hazırladığım sırt çantamı aldım ve kapıya ilerledim.
ah, tanrım. kapıdan bile tiksiniyordum.. "kim o?" dedim sesimin titremesine engel olamazken.
"benim jimin, jeon jungkook."
______________________________
∿
16 ekim, 23.42⛧
∿
______________________________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's all over : jikook
Fanfiction"biliyor musun jeon, sen beni hiç tanımadın. sözlerimi tutmadığımı bilmedin hiç. yaşadıklarımı merak etmedin.. sormadın. ben de söylemedim zaten." ©fairytouches | jikook au & ff.