Partinin ardından iki hafta geçmişti. İki hafta boyunca sınavlar, dostlar, Baran ve Özgür’le uğraşmıştım. Aslında Özgür’le o kadar yakın değildik artık. Yılbaşı partisinden sonra gece yarısından sonra odaya geliyor, okula sadece sınav olan derslerde geliyordu. Baran’la daha yakındık artık. Teneffüs aralarında yanıma geliyor, nasıl olduğumu soruyor, bana şehri gezdiriyordu. Ona güvenmiyordum ama neden takıldığımı da bilmiyordum. Bana neden bu kadar yakın onu da bilmiyordum sadece akışına bırakıyordum. Mutlu olmaya çalışıyordum ve o bana aradığım mutluluğu veriyordu. Peki ya bu arada Time-Lord çetesi nerede mi? Hepsi apayrı yerlerdeler. Ceren Barış’ı etkisi altına almışken onlarla kavga etmiştim. Lara’ya da kızmışlardı. Ceren kendini o mükemmel sanan tipti, Barış ise biricik yamağı. Barış’ın bunu bilmemesine üzülüyordum, ama bunu kendi seçmişti. Lara’yla çok sık takılıyorduk. O bana mutluluğu öğretmişti. Bazen saçını yolmak istediğim anlar oluyordu belki ama o olmasaydı burada kalmam için bir neden olmayacaktı galiba. Gelelim grubumuzun şaklabanlarına. Şaklaban dediğime bakmayın çok seviyorum kerataları. Bora ve Anıl. Gruptaki en masum kişilerdi onlar. Bizi mutlu etmeyi başarabilen güldürebilen ve gülen kişilerdi. Grubun grup kalmasını sağlıyorlardı. Bizim mükemmel çiftimiz apayrı zaten. Lara ve Bora. Aşk sözcükleri falan söylüyorlardı. O vıcık vıcık çiftlerden olmuşlardı. Çok tatlılardı ama ben aşka inanmazdım. Bir kişinin uğruna ölebilecek kadar sevmesi saçma geliyordu bana. Aşk kutsal bir şey olduğu kadar gereksizdi bence. Şimdi bunun için uzun şeyler yazmak isterdim ama aşık olmadan aşk hakkında şeyler yazamam. Bu bir söz; bir gün aşık olduğumda burada uzun vıcık vıcık bir konuşma yapabilirim. Ama bunun için henüz erken.
-Aşkım, Alev yine telepatiye geçti herhalde baksana şuna.
-Yüzüne bıyık falan mı çizsek acaba?
-Kim tutar seni aşk.
-İyi ki varsın bebeğim.
Bir de bunlarla uğraşıyorum. Lara ve Bora. Tam anlamıyla iğrençler.
-Tam anlamıyla iğrençsiniz.
-Aramıza hoş geldin çaylak.
-Hoş geldin yavrum.
Gözlerimi abartılı bir şekilde devirerek güldüm. Birbirleri için yaratılmışlar cidden. İkiside aşk böcüğü.
“Aşk böcüğü ne lan?”
“Sen de hoşgeldin iç ses.”
Şu sıralar tam bir psikopata bağlamıştım. Kendimle konuşuyor, garip sesler duyuyordum. Kafayı yiyecektim. Baran olmasaydı. O en azından bunları unutmamı sağlıyordu. Bu sıralar pek mesaj gelmiyordu. Bu da tuhaftı galiba. Nasıl bir psikopatım ben ya? Cidden birinin kafamdan aşağı soğuk su dökmesi gerekiyor.
-Peki, gençler ben gidiyorum siz o iğrenç şeylere bensiz devam edin.
-Sen olmasan ne yapardık.
Kıkırdayıp yanlarından uzaklaştım.
Odaya doğru yürürken telefonuma gelen mesajla durdum. Telefonu açtım. Mesaja tıkladım. Bilin bakalım neden şaşırmadım? Numaramız iş başında.
“Eğer o gün banyoda bulduğun kutuya bakarsan bazı gizemler çözülecektir. Yani benden bir tavsiye aç şu kutuyu hemen!
Hızla odaya koşuyordum ama bu o söylediği için değildi meraklıyım. Hepsi bu. Cidden.
Odaya girdiğim an Özgür’le karşılaştım. Teşvik edebilmiş beyefendi. “Sana ne ki Alev?”
-Sakin olmayı hiç başaramayacaksın değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Misterio / SuspensoHerkesin sırları vardır. Bazıları içine gömer, bazıları açığa çıkarır. O içine gömmeyi seçti. Bu oyunda tek. Hayat ona şah yaptı peki ya o mat yapmadan kaçabilecek mi? Satranç bir savaş stratejisiyse o da bir savaşın içinde mi? Ya savaşta düşmanını...