Bölüm 14: Komutan

1.5K 135 98
                                    

Hyungwon burnunu çekti, sert duvarların üzerinde parmaklarını tüy kadar yumuşak bir şekilde sürttü. Sıçanlar etrafında su sıçratarak dolanıyordu, bazıları ayak bileklerine sürtünüyor, bıyıklarının hızlı teması cildini gıdıklıyordu. Kıkırdadı, söylenerek nazik bir uyarıda bulundu.

"Ne olduğunu bilmediğiniz şeylere dokunmayın." diye fısıldadı Hyungwon, duvarlarda yankılanacak bir şekilde aniden yüksek sesle kıkırdarken, bu uyarı bir işe yaramazdı.

Ayakları onu doğru kapıya götürdüğünde nefes nefeseydi, göğsünün derinliklerinden aniden gelen kahkahaları hala kontrol edemiyordu. Birisi ona, her zaman matrak bir tip olduğunu, söylemişti. Bir noktada öyleydi. Diğer hayatında... tam olarak hatırlayamadığı biriydi. Kapı gıcırdayarak açıldı ve Hyungwon içeri gitmeden önce ortamı sessizleştirdi. Yıkılmış şehrin kanalizasyon sistemlerini dolduran kemirgenler gibi, omega da ışığı o kadar da önemsememeyi öğreneli uzun zaman olmuştu. Gölgelerde kolaylıkla hareket ederdi, her nasıl oluyorsa renksizlik onun yapayalnız hayatını görmezden gelmesine yardımcı olurdu.

"Bu, daha iyi bir şey için." diye mırıldandı Hyungwon iyi bildiği bir yoldan aşağı doğru giderken. "Asla tam olarak yalnız değilizdir." diye ekledi, narin elleri boynundaki asker künyesine ulaştı.

Omega her zamanki gibi rutinine devam etti, uzun devriyenin sonrasında karnı gurulduyordu. Günün hangi saatinde olduğundan emin değildi -zamanı takip etmekten uzun zaman önce vazgeçmişti- ama arzuları ona akşam yemeği saatlerinde olduğunu söylüyordu. Birkaç teneke kutuyu toparlayıp içlerindekini bir tavaya döktü, onları ısıtırken bir şeyler söyledi. Kimse cevap vermiyordu, ama omega bunu umursamıyordu. Buna alışkındı.

Hyungwon, bir araya getirdiği karışımla ağzını doldurmanın ortasındayken, kırmızı bir ışık yanıp sönmeye başladı. Algılaması güç olan ve parlayan bu renk, aniydi ve omega bunun gözlerinin yine ona bir oyun oynadığını düşünerek gözlerini kırpıştırdı. İlk başlarda, sesler tamamen kesildiğinde bu çok fazla olmuştu. Bu yüzden omega bir omuz silkme ile onu boşverdi. Ancak ışık tekrar ve tekrar geldi. Israrcıydı.

Hyungwon ona baktı.

Beyni yavaş yavaş bir bağlantı kurmaya başladı, ancak bunu yaptığında, yemek masasının üzerinden kaydı ve doğrudan yere inip kontrol odasına giden kapıya doğru koştu.

Kırmızı, omega içeri girdiğinde gözbebeklerini doldurdu, zifiri karanlıkta güzel görünüyordu. Omega ona doğru gitmeye çalıştı ancak bedeni bu yere çok alışkın değildi ve sandalye olabilecek bir şeye çarptı. Bir lamba ararken duvara sürtünen parmakları titriyordu, emin değildi. Üzerine bastığında, ışık alanı doldurdu ve Hyungwon inledi, yere çömelip yüzünü kapattı.

Birkaç dakikanın -yüzyılın- ardından sonunda tekrar ayağa kalktı, gözlerini kırpıştırarak gözyaşlarını uzaklaştırdı. Kontrol panelindeki kırmızı ampulün titreşimine doğru, daha dikkatli bir şekilde ilerledi ve ellerinin solgunluğu karşısında bir anlığına dikkati dağıldı.

"Tenim, kar kadar açık." diye fısıldadı, avuçlarını çevirdi ve içlerindeki derin çizgileri inceledi. "Çok uzun zaman oldu."

Omega bundan sonra tamamen işe odaklandı. Oturdu, düğmelere tıkladı ve sistemi yeniden başlattı, arada sırada kırmızı ışığa baktı. Bilgisayar, uzun uykudan sonra halsiz bir şekilde hayata geri döndü. Hyungwon tırnaklarını kemirerek, gözlerini her köşede gezdirerek, kameraları izledi, ışıkların altında gergindi.

Tıpkı bir sıçan gibi.

Son kameranın da açılması biraz zaman aldı ve sonra her şey -bir bombadan daha yüksek sesle- patladı. Kırmızı ışık bir kalp ritmi gibi titredi ve odanın her yanında çalmaya başlayan alarmları tetikledi. Gürültü çok yüksekti ve omegayı yere düşüp avuç içleriyle kulaklarını kapatacak kadar sarstı. Alarmların arasında çığlık attı, neredeyse tamamen sessizliğin böyle bir şekilde değişmesi hassas kulaklarına fazlasıyla acı veriyordu. Düzensiz bir nefes ve gözlerindeki gözyaşlarıyla Hyungwon, sirenleri kapatmayı başarana kadar bütün konsolun üzerine vurdu. Yine de kırmızı ışık yanıp sönmeye devam ediyordu. Omega, üst dudağını kaplayan teri yalayarak koltuğuna oturdu. Hızlanan kalbini sakinleştirmesi sadece birkaç saniyesini aldı ve sonrasında parmaklarını klavyenin üzerinde gezdirip gözleriyle kameraları taramaya başladı. Yüzlerce hareketsiz görüntüyü, bir hareket algılayana kadar, yorulmadan taradı.

The Omega Revolution│Jikook [Tamamlanmış Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin