Bölüm 4: Hasta

1.1K 139 54
                                    

Hyemi gözlerini karanlığa açtı.

Gecenin doğal, neredeyse mavimsi karanlığına değil; ışığın mutlak yokluğundan doğan zifiri karanlığa. Kurumuş boğazındaki ateşi geçirmeyi umarak yutkundu, ya da en azından yutkunmaya çalıştı. hapishanede tutulmaya başlayalı bir aydan daha fazla oluyordu. Bilmediği için söyleyemeyeceği şeyleri itiraf etmesi için ona işkence uyguladıkları bir ay. Hyemi, Jimin nerede bilmiyordu ve yapılan hiçbir işkence de bu gerçeği değiştirmiyordu. Yalan söylemeyi düşündüğü anlar vardı, tam olarak doğru olmayan birkaç şey anlatırdı ve sonunda onu rahat bırakırlardı.

Yalanların, ortaya çıkmasının, sonucu ölümün kendisinden daha korkunçtu.

Metal kapının altındaki küçük bölüm açıldı ve içeri bir tepsi itildi. Sadece bir tabak yemek ve küçük bir bardak su vardı. Tüm gün boyunca yiyebildiği tek şey buydu, sadece onu hayatta tutmaya yetecek kadardı.

Hyemi, kırık kaburgalarından yayılan acıyı görmezden gelerek sızlanıp kendini kapıya doğru sürükledi. Yiyeceğini olabildiğince yavaş çiğnedi, gerekmediği kadar fazla çiğnedi, midesini kandırmaya ve bu yiyeceğin açlığını gidermek için yeterli olduğuna inandırmaya çalıştı

Yemeğini yavaşça yedi, gerektiğinden daha çok çiğnedi ki açlığını bastırmak için yeterince yediğine midesine inandırabilsin. Suyu sonrası için ayırdı. Vücut sıcaklığını korumak için tepsinin yanına uzandı. Beta eğer hayatta kalmak istiyorsa, enerjisini koruması gerektiğini biliyordu.

Gözlerini kapattı.

Gözlerini bir daha açtığında nedeni ışıkların açılmış olmasıydı.

Hyemi gözlerini hızla kırpıştırdı, odadaki sert parlaklık gözlerini acıtmıştı. Askerler onu kollarının altlarından tutup ayağa kaldırmak için zaman kaybetmediler. Hyemi iradesi dışında olarak sızlandı ve biraz daha zaman kazanmak için topuklarını yere bastırdı. Askerlerin kollarında çırpındı, beyni sonunda başına gelecek şeyi anladığında nefesleri, derin soluklara dönüştü.

"Hayır, hayır, hayır, hayır. Lütfen hayır!"

Hyemi ne kadar yalvarırsa yalvarsın askerler onu odaya götürdüler ve hiç zaman harcamadan masaya bağladılar. Orada olan şeyler, artık Hyemi'nin aşina olduğu bir hikayeydi; önce zaten kırık olan kaburgalarına vururlardı, çığlıkları her yerden duyulmasın diye ağzına bağladıkları bir kumaş parçasıyla devam ederdi. Tanıdık işkencenin acısının ortasında Hyemi'nin gözleri duvara yaslanmış duran Yüzbaşı'nın gözlerini buldu. Adam duygusuz ve hatta neredeyse sıkılmış bakışlarını başka yöne çevirdi. Hyemi, OKM'ye katıldığında el sıkıştığı adam ile bu adam aynı kişiydi. 

Serçe parmağına inen çekiçle Hyemi'nin tüm vücudu acıyla kasıldı. Bilincini kaybetmesine neden olacak kadar güçlü bir çığlık kaçtı boğazından. Bu işkencelere alışık olan askerlerse Hyemi'nin kafasından aşağı bir kova soğuk su döktüler, neredeyse boğuluyor gibi hissettiriyordu ancak etkili bir şekilde onu uyanık tutuyordu. Yüzbaşı o anda sırtını duvardan ayırdı, masanın etrafında yürümeye başladı, Hyemi'nin aldığı nefeslerle göğsünün hızla inip kalkmasına hayranlık duyar.

"Hyemi Hemşire," Gözleri masmavi parlıyordu, Hyemi'nin ağzındaki bezi çıkardı. "Seni tekrar görmek ne güzel. Çok güzel bir gün, öyle değil mi?"

Bir damla gözyaşı Hyemi'nin gözünün kenarından kurtuldu ve yaralı yanağı boyunca aktı. Yüzbaşı o gözyaşını baş parmağı ile yakaladı ve parmağını ağzına götürdü. Tadı ter ve kan gibiydi. Mükemmel.

"Hyemi," dedi, direkt gözlerinin içine bakıyordu. "Omega Seksen Dört nerede?"

"Bilmiyorum."

The Omega Revolution│Jikook [Tamamlanmış Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin