Bugün diğer günleri aşmış gibiydi, güneş yerinden değil de eğri doğmuştu. Adımlarım arkasına çiçekler ekiyor da, sânki öyle ilerliyordu vapura. Öyle saf bir sevince bulanmış içim- çocuklar görse anlam veremez, kıskanır muhakkak.
Üzerimi çepeçevre saran nar çiçeği-çiçekli bir elbise, elimde her zamanki defterim. Kapağı yıpranmış artık. Bir sokak ötede vapur, onunla tamamlanmam için bir sokak.
"Şşt, güzellik!"
Yanından hızlı adımlarla geçtiğim erkek grubundan biri laf attığında, kalbim yerinden çıkarmışçasına çarparken sânki laf bana değilmişçesine oralı olmadım. Tek yaptığım daha da hızlanmaktı. Demiştim ya, her kümesten bir çürük yumurta çıkardı. Bizim kümesimizin çürük yumurtaları da böyle sokak serserileriydi işte. Ne zaman nereden belirecekleri belli olmazdı, korunmaz/çırılçıplak kalırdınız.
"Hey, baksana buraya. Sana diyorum!"
Başımı önüme eğdim ve bu uzun ara sokağın bitmesi için içimden yalvarmaya başladım. Bir anda tüm neşem karahindiba çiçeği misâli dağılmıştı, başımın üzeri kapkara bulutlarla kaplıydı tam şu anda. Kötü insanlar, kara bulutlar, yollar ve de yokuşlara benzerdi. Eğer elinizi çabuk tutmazsanız düzü eğriye çevirir, sağanakta sizi yapayalnız bırakırlardı. Ve benim gibi sessiz biriyseniz, haykıramazdınız bile.
Adımımın önü başka yabancı bir adımla kesildiğinde sağanağın altında kaldım. Yalnız/çaresiz. Yabancı adımın yanına başka adımlar eklendi. Kurtulmak istedikçe sıralandılar, bir özgürlük kapısı öylece kapandı. Kollarımı hapsetti önümdeki yabancı.
"Para var mıdır sen de?"
Konuşamadım, dilim gibi parmaklarım da hareketsizdi. Tamamen kitlenmiştim. Sessiz olmam hoş bir şeymiş gibi, hoşlarına gitmiş gibi güldü aradan birkaçı. Önümdeki yabancı elini gözümün önüne düşen saça attı ve usul sandığı bir şekilde kulağımın arkasına sıkıştırdı. Midem ters çevrilmiş gibiydi. Midemi bulandırdı. Kirli bir elin yüzümü arşınlaması yeterince canımı sıktığı için kendimi tüm gücümle geri çektim ve saçımı adamın elinden kurtardım.
"Bağırmayacak mısın 'imdaat' diye?" dedi bir ses. Alaycıldı, eğlendiği belli oluyordu.
"Ne o, dilini mi yuttun?" diye bir başka ses ilişti kulağıma. Sorunun üzerinde oyalanmadım, bir kulağımdan girdi diğerinden uzaklara gitti. Çaresiz hissettim. Göğsümün ortası yanıyordu. Tam da şu anda konuşmaya ihtiyaç duyuyordum.
"Ah be güzellik, hiç eğlenceli değilsin!" "Pek de güzel." "Sessiz ceylan, ha ha!"
Sesler arttı. Adımlarım kitlendi. Yanaklarım çoktan ıslanmaya başlamıştı. Bağırmak istedim, bağırmak tabiri yetmezdi hatta. Haykırmak istedim, kendimi savunmak, yardım edin diyebilmek istedim. Sessizliğimden dolayı insanlara karşı görünmez olduğumdan yakınır dururdum, hâlbuki şimdi gerçekten görünmez olmayı diliyordum.Yarab! cennetinden bir kuş gönder ya da cehenneminden bir taş, uyandır beni bu kabustan.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
beş çeyrek vapuru | kısa hikâye
Chick-Litçağın en karmaşık yerinde durduk, biri bizi yazsın. instagram-twitter: @nerossable @benjaminbrooklyn