Prolog - Tekin Demirkan

1.7K 132 7
                                        


Haziran, 2022

Yaklaşık iki saat önce girmiş olduğu AVM'nin otoparkına çıkan yolu ağır ağır adımlayan bir adam, elindeki yarım litrelik su şişesini kafasına dikti. İşinin getirdiği yoğun tempo, uzun süredir düzenli spor yapmasını engelliyordu. Yaptığı fazladan mesailerle çok emek verdiği, birçok başarıya imza attığı ve iki yıl önce finans direktörlüğüne getirildiği bir kurum olan Akdeniz Zirve Holding, kişisel yaşamına vakit ayırmasına fazla imkân tanımıyordu. Son iki yılda birkaç spor salonuna yazılmış, ilk haftadan sonraysa hiçbirine düzenli gidememişti. Zaman yönetimi, özellikle yoğun iş temposuna sahip profesyoneller için hayati bir beceriydi. Finans direktörleri, sürekli değişen piyasa koşullarıyla, yatırım kararlarıyla ve kurumsal stratejilerle uğraşırken, iş dışında kalan zamanlarını etkin yönetmek zorundaydılar. Kaydolduğu bu son spor salonunu da bu yüzden seçmişti. Evine ve işine yakın olması, bu salonu zamanını verimli kullanmak isteyen bir adam için en iyi alternatif yapıyordu.

Salondaki büyük aynaların karşısında yaptığı düşük tempolu koşuyla ve parlak ışıkların altında kaldırdığı hafif ağırlıklarla kendini ilk haftadan biraz fazla zorlamıştı adam. Yılların hamlığını üzerinden atmak, haftanın yoğun kapanışıyla da birleşince pek kolay bir akşam olmamıştı. Gri spor çantasını omzuna atarak AVM'nin otoparkına bıraktığı aracına ilerledi. Fakat arabasının yanında, o akşamı daha da zorlaştıracak olan bir hareketliliği fark etmesi geç olmadı. 

Siyah bir Grand Cherokee'den inen siyah takım elbiseli iki genç adam yanına yaklaştığında, başına gelecek derdi sezdiği için çaresizce sağa sola bakındı. Ancak geç saatte, arabasını bıraktığı bu köşede onu görebilecek kimse yoktu. Ağzını açmaya yeltenecekken, "Cık, cık, cık.... Sakın!" dedi adamlardan biri ceketinin iç kısmını açıp taşıdığı emaneti göstererek. Diğeri de adamın dirseğinden tutarak "Sakın bize yamuk yapmaya kalkma. Sessiz olursan başın belaya girmez. Şimdi uslu uslu yürü de tadımız kaçmasın." diyerek adamı ne olduğunu anlamadan arka kapıyı açıp, yorgunluktan patatese dönmüş bedeni çuval gibi kolayca içeri tıkıverdiler.

Kendini arabanın içinde bulan adam, "Ne oluyor burada, ne yapıyorsunuz yahu siz?" diye bağırırken, yanında heykel gibi kıpırtısız oturan adamı fark etmesi birkaç saniyesini aldı. Patronunun kaybettiği bir ihale yüzünden aylarca iş yerinde terör estirdiği bu güçlü rakip, Antalya'da herkesin tanıdığı bir isimdi. İlk kelimelerden sonra kontrolünü kaybettiği sesi cılızlaştı. "T-Tekin Bey?" diye onay beklerken içindeki huzursuzluk daha da katlandı. Yolunu kesen iki adam öne oturup arabayı çalıştırınca, "Durun!" dedi öne doğru başını uzatarak. 

"Arabam burada benim, gidemem bir yere durun!"

Tekin, öne eğilen adamı elinin tersiyle geriye itti ve oturduğu koltuğa yapıştırdı. Adama diktiği mavi gözleri bir anda delici ve tehditkâr bir ifadeye bürününce, adam da uzun yaşamanın sırrının susmaktan geçtiğini anlamış oldu. İşaret ve orta parmağını sürücü koltuğundaki adama "Sen devam et," diyerek ileriye uzattı Tekin. Yanındaki şok olmuş bir ifadeyle kendisine bakarken, siyah kumaş pantolonuyla beraber vücuduna kalıp gibi oturmuş açık gri gömleğinin yakasını gevşetip "Eee, Erhan'cım..." dedi adama. "Görüşemedik epeydir ne var ne yok?"

Burnundan hızlı hızlı çıkan sıcak nefes, içeride çalışan klimaya rağmen adamı kendi soluğunda boğacakmış gibiydi. "Ne istiyorsunuz?" dedi Tekin'e doğrudan. İşkenceyi uzatmanın alemi yoktu.

"Klimanın derecesini düşür Ali." dedi Tekin, öndeki adamlarından birine. Tekin'in ses tonu tok, tınısı ise alaycıydı. "Erhan zor durumda."

"Tamam abi." diye seslendi aracı kullanan adam. Dereceyi düşürdü. Tekin, neredeyse camdan dışarı fırlayacak kadar kapıya yapışan adama doğru eğilince, kumral saçlarından kısa bir iki tel alnına düştü. "Sakin ol Erhan'cım. Bak yüzün kıpkırmızı oldu. Bu kadar stres kalbine zarar. O kadar da spor yapıyorsun ama pek iyi görmedim ben seni."

ANTKAYZONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin