Tae Hyung günlerdir evden çıkmamıştı ve kelimenin tek anlamı ile sıyırtmak üzereydi. Televizyon izlerken bazen kanallar değişiyor ve bazı intihar sahneleri izliyordu. İlk başlarda korkuyor olsa da geçen gün sayısı ile birlikte fazlasıyala buna alışmıştı. Lalisa her zaman ki gibi rüyalarında ya da yanındaydı sanki bu apartmandan hiç çıkmıyor gibiydi. Telefonu çalıyordu, Nam Joon sürekli onu arıyordu. Bazen açıyor bazen ise açamayacak kadar kendini bitkin hissediyordu.
Tişörtünü çıkarttı ve aynada ki yansımasına baktı. Kemikleri gözüküyordu karnı iyice çökmüştü. En son ne zaman yemek yediğini hatırlamıyordu. Aynaya doğru yaklaştı ve baygın bakışları ile yüzünü inceledi. Parmakları çenesinde çıkmış sakallarda gezinirken yanaklarınında çökmüş olduğunu gördü. Öksürürken geri çekildi ve pantolonunu çıkartıp banyonusa doğru ilerledi.
Banyoya en son hatırladığı hamaböcekleri yüzünden girebilmesi uzun zamanını almıştı.
Kendini küvete bırakırken suyu açtı, faturayı ödemediğinden sıcak suyu kesilmişti. Soğuk suyu bedenine tutarken titriyordu. Kenarda duran sigarasını ve çakmağını aldı. Fiskiyeyi göğsüne bırakırken sanki soğuk göğüs kafesinden onu delip geçiyordu. Çatlamış dudaklarına sigarayı yerkeştirirken bir kaç denemenin ardından çakmağı yakabildi.
Başını geriye doğru yaslarken gözleri ona yukarıdan bakan Lalisa ile birleşti. Bu sefer piercingleri yoktu her şey belli oluyordu. Dudağında ki yarık, gözlerinin altında ki çizikler ve yüzünde ki morluklar.
"Başından beri sendin..."
Lalisa'nın ifadesiz yüzü buruşurken gözlerinde ki yaşlar Tae Hyung'un alnına doğru damladı. "Neden bu kadar çok canımı acıttınız?"
Tae Hyung gözlerini kapatırken titreyen vücudan eşlik ederek ağlamaya başladı. Elleri ile yüzünü kapatırken hıçkırarak ağlamaya başladı. Ölmeyi hiç bu kadar içten istememişti, ev diyebikecegi bir uere sahip değildi giderse iyi olacağını biliyordu.
Ellerinin üstünde hissettiği eller ile gözlerini aralarken üstünde bir ağarlık hissetti. Lalisa onun bedeninin üstüne yatmıştı ve ona sarılmıştı. Tae Hyung gözlerini kırpıştırırken Lalisa'nın titrek sesini duydu.
"Bana sarılır mısın? Çok korkmuş hissediyorum" Tae Hyung kollarını onun etrafına dolarken iç geçirdi. "Orada çok soğukta kaldım...hâlâ az da olsa nefes alıyordum ve kanıyordum, bağırmaya çalıştım ama olmadı komşularımın üst katlara çıktığını duyuyordum hatta kapımı bile tıklattılar ama burdayım diyemedim...canımı çok acıttınız"
Tae Hyung parmak uçlarını onun teninde gezdirirken mırıldandı. "Bunu yapmak istemezdim...seni incitmek istemezdim"
Lalisa'nın tırnakları onun tenine geçerken nefret dolu ses tonu kulağına kazındı. "Ama yaptın"
Tae Hyung sigarasını bırakırken cevapladı. "Senin içinde birini öldürdüm"
Tae Hyung irkilerek yatağında uyandığında üstünde tuhaf bir şeyler hissediyordu. Ellerini bedeninde gezdirdiğinde bir ıslaklık ile kaşlarını çattı. Ellerine baktığında gördüğü kanlar ile kaşlarını çatarken yerinden kalktı ve hızlıca aynasına baktı. Yüzünün bir kısmında da olan kan ile korkuyla yatağına döndüğünde kan ile yazılmış koskoca L harfini fark etmesi çok uzun sürmemişti.
Elini yüzüne götürürken yere çöktü, arkadaşlarını hepsinin sonu böyle olmuştu. İlk önce kafayı yemişler ve ardından sonları gelmişti. Tae Hyung bir yandan korkmuyor değildi, sonu istiyordu ama buna kendi karar vermek istiyodu birinin değil. Yere uzanırken tavana baktı, arkadaşları ile hiç tanışmamış olsaydı her şey daha iyi olabilir miydi?
Lalisa ile farklı bir şekilde tanışabilir, farklı bir hikayeleri olabilir miydi?
Daha cesur olsaydı o gün oradan kaçabilir miydi onunla? Tam o restoranttan çıkarken ona gerçekleri söyleyip kaçabilirler miydi?
Geçmişi değiştiremezdi ama Tae Hyung geleceğini de değiştiremezdi. Bitmişti hem fiziken hemde ruhen, yaptığı hiçbir şeyden zerre zevk almıyordu. Kimseye bir faydası olmayan ruh gibi gezinen serserinin tekiydi.
Belki de son bir elveda ile her şey çok daha güzel olabilirdi.
"Peki bunu nasıl çözebiliriz rahip?"
Rahip başını iki yana sallarken dudaklarını birbirine bastırdı. Nam Joon ona son bir umutla bakıyordu, arkadaşını kurtarmak istiyordu. "Nam Joon bundan kurtulmak imkansız bile diyebiliriz, arafta kalan ruhlar ile uğraşmak bize de zarar verebilir"
Nam Joon gözlerini kırpıştırdı ardından ise ayağa kalktı. Bir eli beline giderken diğer eli ile de çenesini kavradı. "Ne yani sadece oturup onun ölümünü beklemeliyim?"
Rahip gözlerini kaçırırken Nam Joon küfür etti. "Nasıl bir yolu olamaz anlamıyorum bir ayin gibi bir şey yapamaz mıyız?" Rahip ellerini birleştirirken çatık kaşları ile Nam Joon'a baktı. "Arafta kalan bir ruhun öfkesini ayinle dindiremezsin ya da bir ayin ile onu yok edemezsin, Nam Joon arkadaşını kurtaramazsın o çoktan yolunu kaybetmiş"
Nam Joon gözlerini kapatırken sakinleşmeye çalıştı ama kendine engel olamıyordu. Öylece oturup arkadaşının ölmesini bekleyemezdi bir şeyler yapmak istiyordu. Ona yardım etmek istiyordu, bu çok saçma bir durumdu. Tae Hyung'un içinde bulunduğu durum tamamen çıkmaz sokaktı. Dönebileceği bir taraf yoktu, ilerleyeceği bir yerde yoktu.
Yerde olan çantasını alırken kilisenin kapısına doğru yöneldi rahip yerinden endişe ile kalkarken ona seslendi. "Nam Joon sakın bir aptallık yapma, seninde başın belaya girer kurtulamazsın! Duyuyorsun beni değil mi?"
Nam Joon kilisiden çıktığında yüzüne vuran soğuk hava ile derin bir nefes alırken koşmaya başladı. Tae Hyung ile konuşması gerekiyordu bugün son günüydü.
24.08'di bugün. Cinayet yaşanmadan önce ki son bir gündü.
Ve son yakındı.
___
Evet millet finale son 2 bölüm, 78 yılının ikinci kısmını anlatacağım diğer bölümde sonra ki bölüm ise final. Bu yüzden bu bölüm kısaydı, bir nevi köprü bölüm gibiydi ki finalde çok uzun olmayacak. Boş kelimeler ile sırf doldurmak için uzun yazmak istemiyorum.
Kendinize iyi bakın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1978『lisa's curse'taelice
Fanfictionღ Ve Kim Tae Hyung 1978'den beri iyi değildi. [ kim tae hyung & lalisa ] *19'lar serisi