"lost"

368 54 9
                                    

Aklımızı kaçırmak ne kadar kolay veya ne kadar zordu? İnsanın kendi ile zoru olması bu iki yoldan dolaylı olarak geçmenizi sağlıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aklımızı kaçırmak ne kadar kolay veya ne kadar zordu? İnsanın kendi ile zoru olması bu iki yoldan dolaylı olarak geçmenizi sağlıyordu. Kendimizi affedilmek gerekiyor hepimiz için sevebilmek, bunu başaramazsak kayboluruz bir patikanın içinde. Levhalar her yöne yol gösterir ama öyle bir yerde oluruz ki kendimizi zemine atıp bütün benliğimiz ile vazgeçeriz kendimizden.

İntihar çözüm değildi, kaçıştı.

Tae Hyung'un da yanlışları vardı ona yapılmış yanlışlarda vardı ama o kimseyi suçlamadı hep kendini suçlayıp hem kendini zehirledi. Hiçbir zaman dönüp arkasına ona yapılanlara bakmamıştı ki zaten buna cesareti yoktu.

Şimdi ise hazırladığı ipe bakamıyordu. Nam Joon kendi odasında uyuyordu. Liam olayından sonra onun evine kalmaya gitmişlerdi. Işıklar kapanmış ve en son Liam'ın çığlıklarını duymuştular ardından ise her şey normale dönerken televizyon yeniden çalışmış ve kadın muhabir ölen kişinin ismini açıklamıştı. Nam Joon aklını tek başına yitirmemek ve arkadaşını korumak adına onu kendi evine götürmüştü.

Tae Hyung ayağa kalktı ve ellerini yüzünde gezdirmeye başladı, bir yandan kaşınmaya başladığını hissediyordu bir yandan ise ateşin bastığını. Göz ucuyla saate ve yine aynı şeyi gördü.

03.08

Kıkırdamaya başlarken dolabın yanında olan tabureyi aldı. Tam ipin altına koyarken ıslık çalmaya başladı. Nedense kendini çok mutlu hissediyordu. Taburenin üstüne çıktı ve Jailhouse rock'ı mırıldanarak ipi başına geçirdi.

"Number forty-seven said to number three, you're the cutest jailbird I ever did see..."

Gülümseyerek ipi boğazına sıkarken sanki saniyeler sonra intihar edecek bir adammış gibi durmuyordu. "I sure would be delighted with your company
Come on and do the Jailhouse Rock with m-"

Taburenin yere düşmesi ile birlikte Tae Hyung'un nefesi kesildi. Bedeni tepki vermeye başlarken beyni ise çok sakindi. Ayaklarını çırpıyor eli istemsizce boynunda ki iplere gidiyor.
Onun ruhu ve bedeni asla anlaşamıyordu. Ölürken bile içinde bir iç savaş vardı. Ama artık bunun son olduğunu biliyordu. Bedeni gittikçe durulmaya başlarken sol ayağı son kez titredi ve perdeler kapandı.

Nam Joon gözlerini ovuşturarak elinde ki gazetelere baktı. Uykusu ağır basıyordu. Başını iki yana salladı artık bir şeylerden emin olmuştu ve yapması gereken tek bir şey vardı.

Tae Hyung'u kurtarmak.

Saatler önce olanlar hâlâ onu ürkütüyordu. Gözüyle görmese asla inanmazdı ve artık lanette gerçekçi geliyordu. İnanmamak için bir nedeni yoktu. Tae Hyung tam olarak ne yapmıştı emin değildi onun kendini suçladığını biliyordu birini öldürmekten bahsediyordu. Ama nedense onun bahsettiği kişi Lisa değilde başka biri gibiydi.

1978『lisa's curse'taeliceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin