giriş: "on yedi buçuk saniye"

4K 268 426
                                    

cyanbaek yeni ficini sunar

***

"Bundan emin miyiz?" Diye sordum, ahşap kapının kolunu zorlarken. Derin bir nefes verdi ve çatık kaşlarını yüzüme dikti. Ne zaman verdiğimiz bir kararın ucundan dönecek gibi olsam böyle bakardı. "Kapı açılmıyor. Yanlış anahtarı almışsın. Eğer bir yerlerde kamera açık kaldıysa..."

"Bu kadar korkak olmanı beklemiyordum, Yeol." Elinde şıkırdayan anahtarlığı cebine indirdikten sonra elinin boş çıkmadığını fark etmiştim. Tel bir toka olduğunu tahmin ettiğim cismi parmaklarının arasına ciddi bir edayla sıkıştırdı ve sinsi bir imayla gülümsedi. "Toka taktığım için benimle alay ederdin bir de, gördün mü, işe yarayacak."

Yutkundum. Onun bu ani kılıfları hep yutkunmamı sağlardı. Sessizce koca bir deliği olan kapıyı tel tokayla nasıl açacağını düşünerek izledim. Çok değil, beş dakika sonra kapı açıldı. Zafer dolu gülümsemesinin yanında göz kırptı ve gülmemi sağladı. Byun Baekhyun, her zaman beni şaşırtmayı severdi.

İçeri girdik ve bir süre karanlıkta bekledik. Ezbere bildiğim odanın ışıklarının nereden açıldığını biliyordum. Elimi duvara götürdüm ve ışıkları açmak için yeltendim. "Ne yapıyorsun?!" Baekhyun'un sessiz çığlığı yüzünden elimi indirmek ve hızlanan kalbimi yoklamak için göğsüme götürmek zorunda kalmıştım. "Işıkları açarsak dışarıdan dikkat çekeriz, aptal." Az önceki panik haliyle fısıldadığı sözcüklere başımı salladım. Haklıydı. Bunca yolu geldiysek, buradan sonra yakalanamazdık.

Daha sonra karanlıkta nasıl planımızı işleve koyacağımızı düşündüm. Aniden bir ışık belirdi yüzüme ve elimle yüzümü gölgeledim. Baekhyun'un telefonunun flaşı yüzümde birkaç saniye durduktan sonra kendi yüzüne yansımıştı. Kıkırdayarak dilini çıkartmış, çocukça mimikler sergiliyordu. Ben de gülerek izliyordum onu. Ben onun aksine deli dolu biri değildim. İkimizden biri panik olmalıydı ve bu görevi de ben üstleniyordum.

2012 yılının kasım ayını, doğum günümden birkaç gün öncesini gösteriyordu takvimler. Saat ise bir okula gelmek için çok geç bir vakitti. Biz, Özel Ajou Lisesinin son dönem öğrencilerinden sadece ikisiydik. Pardon, sadece ikisi değildik. İki haylaz öğrenciye ne denilebilirse, işte onlardandık. Herkes tarafından çok sevilmeyen ama aynı zamanda da çok sevilen iki EN YAKIN ARKADAŞ.

Byun Baekhyun ve Park Chanyeol, gecenin bir vakti Özel Ajou lisesinin öğretmenler katında ne yapıyor olabilirdi?

"İşte burada." O kafasındaki tilkilerin uyandığı vakitte çıkan sesi kulaklarımı doldurduğunda başımı soktuğum dolaptan ayırmak zorunda kalmıştım. Gerçekten aradığımız şeyi birkaç dakika içinde bulmuştu. Hem de bir koltuğun üzerinde, gelişigüzel bir halde duruyordu. Üzerinde de bir örtü vardı ve kıvrımları Baekhyun'un parmakları arasındaydı. "Yazık olacak. Joon hoca aylardır çalıştığı proje mankenini biraz süslenmiş görünce kıçının tutuşacağı anı zevkle izlemek istiyorum." Dedi acımasızca ve telefonunu ters bir şekilde koltuğun üzerine bırakıp cebinden keçeli kalemler çıkarmaya başladı. İşte o an, o ifadesinden korkmuştum.

Fakat ona katıldım ve ne kadar okuldan kovulmaktan korksam da onunla beraber Joon hocanın aylarca çalıştığı cansız mankenin yüzüne resimler çizmeye başladım. Yarın sabah annemi karşımda görmek uğruna, hatta yine ceza olarak Baekhyun'dan uzak kalma riskiyle çizdim. Çünkü Joon hoca, benim bu dünyadaki en çok değer verdiğim kişiyi herkesin önünde küçük düşürmüştü. Bütün okulun önünde ona azar çekmiş, bununla kalmayıp annesine benzediğini söylemişti. Yanlış anlamayın, annesine benzediği kısım Baekhyun'un duyacağı en güzel şey olurdu. Ama bütün okulun önündeyse hayır, çünkü onlar Miyoung teyzeyi bir fahişe sanıyordu ve biz bu iftiranın önüne geçemiyorduk.

acıtmışım canını sevdikçe || chanbaek [mpreg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin