Tanıtım

2.3K 67 11
                                    

Kutuplar kadar soğuk olduğunu düşündüğü bir kış gününde bahçede kucağında duran dostunun yumuşacık sarı tüylerle kaplı sırtını okşuyordu genç kız. Minik sarı kedisi Savaş onun ömrü hayatı boyunca ona ihanet etmeyen tek varlıktı. Buraya ilk geldiğinde bahçenin bir köşesinde tıpkı kendisi gibi yalnız başına soğuktan tir tir titrerken bulmuştu onu. Şimdi de üşümesin diye üzerindeki lacivert renkli yünlü hırkanın etekleriyle sarmalamıştı minik bedenini. Günde bir kez olan sigara molası için dışarıdaydı. Çenesini kaldırdı gökyüzüne doğru. Tepede duran güneş aldatıcıydı. O bile varlığını gösterip ısıtmıyordu içini. Yavaşça gözlerini kapadı. Titrek bir nefes  verdi dışarı. Kurumuş ve nikotin tadı bulaşmış dudaklarını yaladı. Ne yapacağını, burada daha fazla ne kadar kalacağını bilmiyordu. Yarın buraya gelişinin ilk senesini dolduracaktı. Etrafındaki herkes gülme ve konuşma yetisini kaybettiğini düşünüyordu. Oysa Helen onlarla konuşma gereği duymuyordu sadece. Kimseye güveni kalmamıştı ve o güvenmediği kimseyle konuşmazdı. Onlara hissettiği hiçbir duyguyu belli etmezdi. Bundan faydalanacaklarını düşünüyordu. Yalnızca kucağında mayışmış tek dostu ile arada kimseye duyurmadan sohbet ederdi. Hala ilk gün olduğu kadar canı yanıyordu aslında. Her sabah yataktan kalkarken, bir şeyler yerken, kitap okurken ya da gece yatarken... Yüreğinin üzerini bir ağ gibi örtmüş acı silsilesi iğne gibi batıyordu, kanatıyordu içini. Her gün kendini alışacağına dair avutup durmuş da olsa bir senedir aynısı gibi duruyordu. Yalnızca ilk birkaç ay çok ağlamış , yediği darbenin verdiği zehri böyle dışarı akıtmıştı. Sonrasında bir söz vermişti kendine. Kimse için gözyaşı akıtmayacaktı. Yüreğinin acısına söz geçiremiyor da olsa en azından bunu yapmayacaktı. İnsanlar hissizleşmiş bir psikopat olduğunu düşünüyorlardı fakat bu Helen'in ufacık dahi umurunda değildi.

Bir nefes daha çekti sigarasından. Külünü savurup hemen yanında duran çöpe attı sönmüş gövdesini. Saat öğleni geçmiş olmalıydı. Birazdan ilerideki büyük, siyah parmaklıklarla kaplı demir kapıdan içeri o gelecekti. Helen yine umursamayacak, her gün gösterdiği çabaya rağmen tek kelime etmeden içeri girecekti. Bilerek bekledi. Yüzünü unutmayıp hafızasına iyice kazımak istiyordu. Kıvırcık sarımsı saçları, köse sakalları, kemerli burnu, bal rengi kısık gözleri, bir zamanlar öpmeye bayıldığı etli pembe dudakları, boyuna yetişebilmek için parmak uçlarında yükselip sarıldığı geniş omuzları... Hiçbirini unutmamıştı Helen. Unutmak da istemiyordu.

Dünya üzerinde ömrü boyunca yediği en büyük darbenin, tattığı en büyük hayal kırıklığının ete kemiğe bürünmüş halini hafızasından silmeyecekti.





Merhabaaaa, yeni bir hikaye ile karşınızdayım. Sahalara geri dönüyorum. :)

Bölümler çok yakında sizlerle olacak.

Onunla Bir GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin