•••
"Açıkçası bu kadar yakışıklı beklemiyordum." Uzanıp elinden telefonumu aldım ve ekranı kilitledim.
Yılın yürüme ödülüne aday arkadaşıma da göz devirmeyi ihmal etmemiştim.
"O kadar şeyden buna mı takıldın?" Jisung gözlerini büyültüp ağzını açacakken sincap görünüşünden onu ciddiye alamayacağımı fark edip Jeongin ve Changbin'e döndüm.
"Ben olsam çekinirdim."
"Bir yandan mantıklı bir hareket ama nasıl denk getirdi ki seni? Rastgele seçip yazmış olamaz."
Jeongin elindeki çekirdek dolu avucuna bakarken beni de düşüncelere sürüklemişti.
Neden ben? Gayet masum biriyim ve kendi halimde takılıyorum. Heyecan da aramıyorum. Ama neden beni bulmuştu?
"Engellemeli miyim?"
"Çocuğa sana yazabileceğini söyledikten sonra mı?"
"Bir şey istemenin yeri ve zamanı olmaz."
"Sen kimseyi kıramazsın Lix." Onun için bu haldeyim ya zaten.
Pişman olmak ve olmamak arasında gidiyordum.
Her türlü iyi niyetimden yanıyordum.
"Neden sana yazabileceğini söyledin oğlum? Yakışıklı diye de tanımadığın birini çekemezsin." Omuz silkip iç çektim.
"Sadece üzüldüm. Anlattıklarının, sevgilisiyle olan sorunun gerçek olma ihtimalini düşünüp üzüldüm."
"Bırak yazsın. En fazla ne kadar devam ettirebilir?" Jisung omzuyla omzumu ittirip Changbin'e çarpmamı sağlarken sakince konuşmuştu.
Aklıma sevgilisiyle arasının devamlı bozulup üzülebileceği ve yazabileceği ihtimali gelirken tekrar iç çektim.
Durduk yere iş almıştım başıma.
Yardım etsem? Ayrıl desem de olmazdı. Kısa süredir yazmasına rağmen onu kırmak istemediğini anlamıştım. Empati de yapamıyordum. Madem ki birini severek onun yanındayım, nasıl bir anda ondan soğuyabilirdim ki? Mutlaka bir şey olmuş olması gerekmez miydi?
Bunlar senin derdin değil Felix, kendine gel.
"İyi yönünden bak. Yakışıklı çıktı." Yapılan imaya karşı gülmüştüm. İlk anlattığımda sadece uyarı kısmına geçmişlerdi.
Belki beni tanıyor olabilirdi ve anlattıkları sadece yalandan şeyler de olabilirdi. Ki buna ihtimal vermek bile istemiyorum. Kullanılmak kesinlikle iç açıcı gelmiyor.
Changbin'in uzattığı çilekli sütü aldım ve pipeti şeffaf paketinden çıkardım. Gözlerim üstündeki pembe inek desenine kayarken istemsizce gülümsemiştim.
Babam hâlâ daha kendi oğlu olduğuma inanamıyordu. Onunla inanılmaz zıt yönlerimiz vardı. Fakat seviyorduk işte birbirimizi.
O her zaman daha ciddi, sert biri olmuştu. Ben ise arkadaşlarımla park köşelerinde, kum göllerinin etrafında çilekli süt içip çekirdek çitleyen uysal, sempatik çocuk olmuştum. Öyle bir adamdan nasıl ben olmuştum gerçekten merak konusuydu.