5.Bölüm

585 67 3
                                    

Bugün dışarıdaki yaprakları süpürme görevini almıştım. Yapmayı en sevdiğim iş bu olabilirdi. Bodrumda uzun süre kaldıktan sonra hava almak iyi geliyordu.

Huzur içinde yaprakları bir kenara süpürürken tenimi okşayan rüzgârın tadını çıkardım. Her şey güzel gidiyordu.

"Hey çömez!"

Oluo-san'ın sesini duymamla birlikte gözlerimi devirdim. Tanrım bir saniyemi huzurla geçiremez miydim?

"Efendim Oluo-san?"

Alaycı bir şekilde gülümseyerek tek elini omzuma koydu. "Bu yapraklar öyle temizlenmez. Sana nasıl yapılacağını göstereyim."

Elimden süpürgeyi alırken arkasından Petra-san geldi ve sırtına bir tane geçirdi.

"Eren'le uğraşmayı bırak Oluo. Zaten yeteri kadar derdi var."

Petra-san'a bakabildiğim kadar minnettar bir şekilde baktım ve yere düşen süpürgeyi alıp işime kaldığım yerden devam ettim.

Gunther-san'ın ve Eld-san'ın Oluo-san'la dalga geçtiğini duyabiliyordum. Dediğim gibi güzel bir gündü. Yarın wall Maria'ya gidecektik. Halen daha titan gücümü tam olarak kontrol edemiyordum ama bu deneme yapmamıza engel değildi.

Gücümü tam olarak kontrol edersem kaptan Levi benimle yatacağını söylemişti.

Gerçekten de çok güzel bir gün.

***

Bu bir rüyaysa hemen uyanmak istiyordum.

Zihnim, gözlerimin önündeki gerçekliği kabul etmemek için her şeyi yapıyordu. Yine de bakışlarımı boş sandalyelerden çekemiyordum.

Her zaman Kaptan Levi'ı taklit eden Oluo-san, Kaptan Levi'a aşık olduğu için düşmanım olarak görsem de sevmekten vazgeçemediğim Petra-san, yüzündeki ifadesizliği koruyan El-san, sert bakışlarıyla çömezleri ilk başta korkutsa da kalbi sıcacık olan Gunther-san...

Hepsi benim hatamdı.

Hepsi senin hatan.

En başından beri burada olmamalıydım.

Gittiğin her yere ölüm götüren bir canavarsın.

İnsanlığın son umudu mu?

Daha çok insanlığın çöküşü.

Ölmek istiyordum.

Ölmelisin. Neden kendini içindeki canavara teslim edip kaptanın seni öldürmesini beklemiyorsun?

İlk hıçkırık ağzımdan çıktığı anda kendimi tutamadım ve gerisi geldi. Gözyaşlarım bitmeyecekmiş gibi akarken kollarımla dizlerimi sararak sandalyenin üzerinde kıvrıldım. Her şey çok fazla gelmeye başlamıştı.

Sonsuz bir karanlık beni sarıyor gibi hissediyordum.

"Yemeğini ye."

İlk kez kaptan Levi'ın emrini dinlemedim. Onlar benim verdiğim karar yüzünden ölmüşken nasıl olur da mutlu mutlu yemek yiyebilirdim?

"Hayattasın, onlar ölü. Bu yüzden yemek yemelisin."

Onların yiyemediği yemekleri onlar yerine yemelisin.

Kaptan'ın sözleri arkasındaki anlam buydu. Tek kolum hâlâ dizime sarılıyken diğerini masaya uzattım ve ekmeği titreyen parmaklarla kavrayıp ağzıma götürdüm.

Hıçkırıklarım yüzünden yiyemediğim ekmek parmaklarımın arasından kayarken uzun, solgun ama güzel parmaklar benden önce davranarak ekmeği yakaladı.

Kaptan Levi'ın yüzünde sert bir ifade vardı ama gözleri yumuşacıktı. Tek kelime etmeden ekmeği ağzıma soktu ve ben çiğnerken saçlarımı okşadı. Ondan ilk kez gördüğüm bu şefkat tüm duvarlarımı yıkarken uzun yıllardan sonra ilk kez birine sarılarak hıçkıra hıçkıra ağladım.

Narin ama güçlü bedenini kavrayan kollarım, göğsüne yaslanan kafam ya da kafamı okşayan elleri... Başka bir zaman olsa bu asla yaşanmazdı. Ama bugün farklıydı.

İkimiz de konuşmadık.

Sessizliğin bizi rahatlatmasına izin verdik.

Ben, benim yüzümden ölen üstlerimin yasını tutuyordum o ise ailesi gibi yakın olduğu askerlerinin.

Bugün gerçekten kötü bir gündü.

Ackerman PsikolojisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin