Lucy'nin rüyası :
Bir orman evindeydim. Şöminesi yanan karlı ama sıcak bir kış gecesinde. Etrafıma bakındım. Ormanın ortasında, tahtalardan yapılmış küçük bir kulübeye benzeyen biraz eski ama tatlı bir ev. Şömineye yaklaştım. İsteyerek yapmıyordum, sanki ateşe doğru çekiliyordum. Zaten deli gibi yanan ateşe odun atıp yelleyerek daha da yakmaya başladım. Evin camından dolunayın ışığı geliyordu. Huzur vericiydi ama bir o kadar da iştah açıcı. Aya yaklaşmak istedim, ona dokunmak istedim. Onun, ayın şöminenin yanında durmasını istedim bir an. İki ışığı da yanımda istedim. Camdan büyülenmiş gibi bakıyordum. Birden ateşi harlamayı bıraktım. Yanan şöminenin içindeki ateşler şaha kalkıyordu sanki, olağanüstü bir sesle daha da büyüyerek yanıyordu. Şömineden uzaklaştım. Cama doğru yürüdüm. Camı açtım, yağan kar ve dışarıdaki soğuk içeri hücum etmeye başladı. Üşüyordum. Çok üşüyordum. Ama ayı izlemek istiyordum. Bu huzur veriyordu... Arkamda bir şeyin beni izlediğini hissettim. Oraya doğru döndüğümde ağaçların arasında sim siyah ucu görünmeyen kocaman bir şey gördüm ama gözümü kırptığım bir saniye içinde yok oldu... Daha da üşüyordum. Hayır, sadece soğuktan değil, yalnızlık hissi kaplamıştı içimi. Kıştaki dondurucu fırtınalardaymışım gibi, hayır, hayır, çok daha fazla üşüyordum. Çok yalnız hissediyordum. Ateş daha da şahlandı. Şömineden taşmaya başladı. Ayaklarımı durduramadım, onlar bir müzikten etkilenmiş gibi sihirli bir edayla şömineye doğru gidiyorlardı. Bu sefer ben de şömineye gitmek istiyordum. İyice yaklaştım. Elime geçen bütün odunları ateşe attım. Ateş sıcaktı. Çok sıcaktı. İyi geçen bir yaz günü kadar iyi hissettirdi. Ateşi içime almak istedim. Hayır, ateşin içinde olmak istedim. Ateş şömineden taştı. Tahtadan yapılma bu evi de yakmaya başladı. Korkmuyordum, korkmam gerekiyor muydu bilmiyordum. Ateş beni kucaklayacakmış gibi hissediyordum ama o beni yanan evin tahtalarından yakmaya başladı. Kaçtım. Evin diğer tarafına doğru koştum. Orada bir çıkış arıyordum ama yoktu. Cama doğru koşmaya çalıştım ama birden bire düştüm ve elimin üzerine bir demir düştü. Demir ateşin sıcaklığıyla beraber elime bir damga oluşturdu. Bir yuvarlağın dışına taşan bir çarpı. Bütün vücudum yanmaya başladı. Yardım için çığlık atıp ağlamaya başladım. Siyah, up uzun bir şey birden gelip beni bir yere ışınladı. Ormanın içinde, bom boş bir köşkün içindeydim. Artık yanmıyordum ve sanki ateş cidden yalnızlığımı gidermişti. Evet, acı vermişti ama artık acımıyordu. Çünkü artık yalnız hissetmiyordum. Uzunca siyah olan şeye baktım. Bir ağaç kadar, hatta ondan daha uzun bir adamdı bu. Siyah bir takım elbisenin içinde yüzü olmayan ve beyaz tenli çok uzun bir adam. Elime baktı. Elime baktım. İz oradaydı ama siyah rengindeydi. Bir dövme gibi duruyordu. Adam sesler çıkarmaya başladı. Kulaklarım acıyla çınlıyordu. Ama bir süre sonra geçti ve seslerin bir anlamı olduğunu fark ettim. Benimle konuşuyordu. "Merhaba Lucy. İzini sakla, onu görmesinler. O sana ait. Onu kaybetme. Bir dahaki görüşmemize kadar onu kaybetmemiş olursan hep seninle kalacak. Kimse anlamını bilmemeli. O sana özel. Onu kaybedersen ya da ifşa edersen cezalandırılacaksın. " Bir süre bekledi. Bir şey dememi mi bekliyordu anlayamadım ama onu dinlemeyi tercih ettim çünkü diyebilecek bir şeyim yoktu. Onu tanımıyordum, hatta tanımayı bırak onun ne olduğunu bile bilmiyordum. Ne diyebilirdim ki? Konuşmaya devam etti. " Güçlü olmak zorundasın, saf olma. Çok enerjik bir kızsın başına bir dert açabilirsin. Dikkatli olmak zorundasın. Fazla merak kötüdür, seni tüketir ya da seni dipsiz bir kuyuya atar. Beni araştırma ya da bunlardan kimseye bahsetme. O hariç. Onu bulacaksın. İzini sakla, izini sakla, izini sakla... " Sesi bulanıklaşıyordu ama konuşmaya devam etti. " İzini sakla... İzini sakla... İzini sakla... " Her şey yok oldu. Her yer kap karanlıktı. Bir boşluktaydım ve düşüyordum. Çok soğuktu. Birden ateş harlandı. Ateşin içine düştüm ve yanmaya başladım. Birden acıyla uyandım. Yüksek sesle sanki hâlâ yanıyormuş gibi çığlık attım. Aman aman, iyiki evde tek yaşıyorum yoksa insanlar birinin beni canlı canlı deştiğini zannedip birden odama gelir ve beni uykudan bu şekilde uyanmış görünce de kesinlikle akıl sağlığımdan şüphe ederlerdi. Ellerim titreyerek yatağımın yanındaki sürahi ve bardağa uzandım ama suyu bardağa dökemeden elimde birden beliren bir yanma hissiyle acı içinde çığlık atarak sürahi ve bardağı yere düşürdüm. Elime baktım. İz oradaydı. Aynı rüyamda olduğu renkte ve aynen rüyamda gördüğüm şekilde...
-Yazar : JeffreyTheChan
CareyMoon'un gözünden :
Karanlık... Ne kadar da tanıdık. Burası sınırlarını bilmediğim bir yer. Daha önce birkaç kez daha gördüğümden eminim ama ne bir şey var ne de kimse, yalnızca ben. Başladığım yer neresi ve doğru düzgün göremeden ilerlediğim bu yol nereye gidiyor hiçbir fikrim yok. Belki de aynı yerdeyimdir sürekli? En azından kaçmam gerekenlerden daha iyi...
Tuhaf, gittiğim tarafta anlam veremediğim bir sıcaklık var. Oraya ulaşmam lazım... Neden bunu hissediyorum? Merak etmem gerekip gerekmediğinden emin değilken bedenim kendi kendine hareket eder gibi koşmaya başladı. Sadece gitmek istiyorum.
Ne kadar süre oldu... 5 dakika? Ya da daha fazla? İleride bir şey var... Kendimi durdurdum, koşmak gereksiz geldi. Sakince ilerlemeye devam ettim ve vardığımda... Bir ağaç? Dalları yanmış gibi duruyor ama kurumamış. Aynı zamanda burası kalan her yerden daha aydınlık. Güzel görünüyor... Ya da öyleydi, ağacın gövdesinden dolayı dikkat etmediğim arkasını fark edene kadar.
Bir göl. Ama... Tamamen kanla kaplı. Ve bir anda aklıma takıldı, gördüğüm dallar neden yanıktı? Burada yanabilecek tek şey ağaç, evet. Ama yakabilecek olan ne?
Tüm bu sorular aklımdan geçerken göle doğru ilerlediğimi fark ettim. Dibine kadar gelmiştim ki durdum, sadece uzaktan bakmıştım az önce. Şimdi ise hemen yanındaydım ve doğrudan bakıyordum, kendime. Veya belki kendim sandığım başka birine demeliyim. Bu ben değilim. Şu an gördüğüm yansımadaki karanlık silüetin benle alakası yok...
Tıpkı koştuğum an gibi, kendi kontrolümü kaybettim. Görüyordum, duyuyordum ve hissediyordum ama hareketlerimi ben yönetmiyordum...
Eğildim, eldivenlerimi çıkardım ve bir kenara attım. Geçmişten kalma yara izleri yeniden ortadaydı ve onları kana bulayacaktım. Yapmamam gerektiğine dair bir his içimi parçalasa da duramazdım. Elimi değdirdiğim an tek bir ses duydum, yansımadan geliyordu : "Neden buradasın ki? Yine bir hata yaptın." Ne olduğunu anlayamadan önümdeki göl yanmaya başlamıştı. Olabildiğince hızlı şekilde geri çekilsem de alevlerin kıvılcımları her yere uçuşuyordu. Uzaklaşmam gerek. Tam ilerleyecekken aynı sesi tekrar duydum: "Nereye gittiğini sanıyorsun? Kaçışın yok!" Ve duyduklarımın ardından o alan dört tarafından kapandı. Haklıydı, kaçışım yok. Yan tarafımda durmak bilmez alevler var ama ben kapana kısılmış hâldeyim! Bir yandan sakinleşmeye, bir yandan da ne yapmam gerektiğini düşünmeye çalışırken kıvılcımlardan birinin sol omzuma geldiğini hissettim. Yanıyordu, ama sadece orası. Mantıklı mı bu?
Aniden bir şeyin beni yakaladığı hissi ve oradan çıkmış hâlde kendimi bulmam en beklemediğim durumdu. Karşıma baktım. Upuzun biri? Kimdi bu böyle, daha önce görmemiştim. Galiba teşekkür etmem gerekiyordu?
"İzini kaybetmediğinden emin ol." Duyduğum sesle irkildim. Kesinlikle az öncekinden farklıydı, bu iyi en azından. Karşımda durmaya devam ederken tekrar dikkatlice ona baktım. "Teşekkürler." Tek diyebildiğim bu oldu. "Dediğimi unutma ve bunu sakla." Ardından kayboldu. Bu kâbusa kaldığım yerden devam ediyorum yani öyle mi..?
Çıkmazın içinde saatler geçirmişim gibi geliyordu aniden fırlayıp kendimi odamda, yatağımda bulduğumda. Etraf hâlâ karanlıktı ama bundan daha önemlisi omzumdaki acı geçmemişti. Kâbus gerçek miydi? Gördüğüm o uzun adam kimdi ya da... Her neyse, bir gün için bu kadar soru fazlasıyla yeter. Kalkıp banyoya gittim ve aynadan omzuma baktığımda bir iz gördüm. Yuvarlak içindeki bir çarpı... Hoş duruyordu. Ama bunu kaybetme ve sakla, sanırım buna dikkat etmem lazım. Yine de içimden bir ses artık bir şeylerin değişeceğini söylüyor...- Yazar : Gizichan
JeffreyTheChan ; Merhaba! Kitabımızı güncelliyoruz. Metinlerin, bölüm içindeki hikayelerin altında yazarları belirtmeye karar verdik. Lucy'yi tek yazımlarda genelde ben yazacağım CareyMoon'u ise Gizichan. Eğer hikaye üzerinde tamamen ortak çalışırsak yazarı belirtmeyebiliriz ya da ikimizin de adı geçebilir. Karakterleri değiştirip, mesela Gizichan Lucy'i yazabilir ve ya ben CareyMoon'u yazabilirim. Böyle olursa yine altta belirtilecektir yazarlar.
Ayrıyeten iki yazar olarak da bölümlere ve bölümler içindeki hikayelere karşı yorum yaparsanız çok mutlu oluruz. Yapıcı eleştiri hoşumuza gidecektir ya da sadece eğlendiğinizi de belirtebilirsiniz. Kitabımızı okuduğunuz için teşekkürler.
Umarım notlar anlaşılır olmuştur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Creepypasta Günlüğümüz
Fiksi PenggemarKitabımızda iki kızın romansal bir biçimde nasıl CreepyPasta'ya katıldığı hikayesi ele alınarak başlamıştır. Hem okuyucu hem de yazar açısından eğlenceli bir kitaptır. Kitabımızda geniş ve şimdiki zaman şeklinde karşılıklı konuşmalar da bulunmaktadı...