"B-ben özür dilerim. Bağırmak istememiştim." dedi Steve yorgun ve sessiz sesiyle. Tony gözlerini hafifçe kısıp en başta Steve'in titreyen ellerine daha sonra beyazlaşmış yüzüne baktı. Daha iki dakika önce melek gibi takılan adam bir anda nasıl delirmişti? Bir tür sinir krizi diye tahmin etti Tony. Adamla göz göze gelmeye çalışıyor ama sarışın adam sanki inat ediyormuş gibi maviliklerini yerden kaldırmıyordu.
Steve'in dışarıya çıkmak için hızlı adımlarla yürüdüğünü izledi. Ama önüne gelince sanki başı dönmüş gibi olduğu yerde kaldı ve çok geçmeden bedeni geriye düşmeye başladı. Tony son saniye yetişebilmişti ona. En başta başını tuttu, yere vurmaması için. Daha sonra bacaklarından ve iki kürek kemiğinden tutup havaya kaldırdı adamı.
Yüzüne baktığında gözlerinin kapalı, dudaklarının ayrık olduğunu gördü. Göğsü hızla inip kalkıyor, sanki acı çekiyormuş gibi kaşlarını çatıyordu.
"Jarvis! Helen hemen laboratuvarıma gelsin, sadece Helen. Diğerleri burada kalsın!"
Tony hızla odadan çıkıp asansöre bindi ve laboratuvara geldi. Steve'i dikkatli bir şekilde masaya yatırdıktan sonra elini adamın alnına koydu. Ateşi olacağını tahmin ederken düşüncelerinin tam tersi şekilde adamın teni soğuktu.
"Tony, geldim." diyerek içeriye girdi Helen. Daha sonra hızla Steve'in yanına gelip elini adamın şah damarına koydu.
"Nabız normal, ne oldu?"
Tony gözlerini Steve'in yüzünden çekmeden kafasını iki yana salladı.
"Ufak çaplı bir sinir krizi geçirdi daha sonra kucağıma bayıldı."
"Birkaç test yapacağım ama korkulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Stres kaynaklı bir şeydir."
Tony en sonunda gözlerini Steve'in yüzünden çekip Helen'in kahvelerine baktı ve kafasını onaylarca salladı.
"Benim yapabileceğim herhangi bir şey var mı?"
"Şu anlık bir şey yok. Eğer olursa ben seni çağırırım." dedi kadın Steve'in kolunu tutup kendisine çekerken. Cebinden çıkarttığı iğneyi Steve'in belirgin olan yeşil-mavi damarına batırırken Tony son bir kez daha Steve'in yüzüne bakıp laboratuvardan çıktı.
Diğerlerinin yanına geldiğinde herkesin merakla kendisine baktığını gördü. Elini havada sallayıp sesli bir şekilde çalışan kahve makinasının yanına doğru adımlamaya başladı.
"Büyük ihtimalle krizden dolayı bir şey." diye açıklama yaptı sadece esmer adam. Daha sonra sessizliğini koruyup elindeki kahve fincanı ile Steve'in yere attığı dosyaya ilerledi ve yerden alıp ilk sayfadaki fotoğrafa baktı.
Yüz derisi kırmızı olan, daha doğrusu yüz derisi olmayan, bir adam vardı. Bu adamı az-çok biliyordu Tony. Babası sarhoş olduğu zamanlarda birkaç kez anlatmıştı. Zaten babası ile konuştuğu tek zaman dilimi Howard'ın sarhoş olduğu zamanlardı. Onun dışında genellikle kendisini denize atar, o çok sevgili dostu olan Kaptan Amerika'yı arar durur, bazen günlerce bazen aylarca gelmezdi eve. Geldiği zamanlar yüzü hep düşük olur, en az bir hafta kimse ile konuşmazdı.
"Bu adam yüzbaşının ilk düşmanıydı. Johann Schmidt. Alman bir adam, serumu alan kişi. Serum daha tamamlanmadan vücuduna aldığından ötürü yan etkileri oldu. İçindeki kötülük daha da arttı. Daha sonra Kaptan Amerika tarafından etkisiz hale getirildi; o gün, o uçakta. Daha doğrusu o uçakta nelerin olduğu bilinmiyor, bilen tek kişi ise şu an laboratuvarda baygın yatıyor."
Tony dosyayı çevirip tesseractın olduğu sayfayı açtı ve mavi taşa baktı.
"Rogers bu taş için kendisini feda etmişti. Sinir krizi de bu yüzden olmalı." diye mırıldandı daha sonra. En sonunda dosyayı masaya bırakıp Thor'a döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Will Be There ➫ Stony
FanficTony kalabalığın içinde yalnızlık çeken ve sarılabileceği tek şeyin demir zırhı olduğunun farkındaydı. Steve ise geçmişini çıktığı buzların içine gömmeliydi. MCU Ironman × Captain America