4. Kırık Camlar

1.1K 224 366
                                    

Legends, 4. bölüm.

Yüz ifadem sertliği bir kenara bırakıp, yumuşak bir hal alırken, dizlerimin üzerine çöktüm ve elimi nefes nefese kalmış küçük bedenin omzuna yerleştirdim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yüz ifadem sertliği bir kenara bırakıp, yumuşak bir hal alırken, dizlerimin üzerine çöktüm ve elimi nefes nefese kalmış küçük bedenin omzuna yerleştirdim. Onun bakışları elinde tuttuğu kılıçtan salise olsun ayrılmadı, ancak benim bakışlarım vücudundaki yaralarda geziniyordu. "İyi misin?"

Solukları arasından, hırıltılı, can çekişir bir sesle "Evet," dedi. Hemen ardından boştaki elini kalbine götürdü ve kuru bir şekilde öksürdü. "Sorun yok, devam edebiliriz Efendim."

"Pek de öyle görünmüyor..." Yan bir gülüş yüzümde oluşurken hemen yandaki masada bulunan bir bardak suyu ona uzattım. Bardağı kavramış, ancak içmek için bir süre beklemişti, anlaşılan o ki onu fazla zorlamıştım. Kendine az da olsa gelebildiğinde suyu dudaklarına dayadı ve kıtlıktan çıkmış gibi içmeye başladı. Hatta birkaç su damlası dudaklarından çenesine, oradan da boynuna ve göğsüne akarak üstündeki tişörtü ıslatmaya başlamıştı.

Bardağı bir kenara bıraktı, kendini fırlatır gibi arka duvara yaslandı ve rahatlamış bedenine tezat olarak kılıçtaki tutuşunu sıkılaştırdı. "Lütfen devam edelim, yapabilirim."

Hemen yanda, duvara yaslanmış ve kollarını göğsünde bağlamış şekilde bizi izleyen Jimin, Jeongguk'un bu cümlesine karşılık olarak alaycıl bir kıkırtı bıraktı ortama. Tek kaşını kaldırdı ve kafasını yana yatırdı, "Asla bir efsane olamayacak," diye mırıldandı. "İlk günden bile ne kadar perişan olduğuna bir baksana." Jeongguk burada değilmiş gibi konuşuyordu, niyetinin yalnızca kendini haklı çıkarmak olduğunu biliyordum ancak çocuğun hevesini kırmaktan başka bir şeye yaramıyordu dedikleri.

Usulca yanımıza adımlamaya başladı, Jeongguk'un dolu dolu olmuş gözlerine saniyelik de olsa baktı ancak umursamadı. "Resmen imkansıza oynuyoruz," dedi omuzlarını silkerek. "Güçsüz bir beden ve sıfır yetenek." Yüzünü buruşturdu. "Hadi daha yeni başlamışken bu işten vazgeçelim Tae. Baştan belli başarılı olamayacağımız."

"Hah!" Tıpkı onun yaptığı gibi kollarımı göğsümde bağladım. "İlk günden bir kılıç ustası olmasını mı bekliyordun yoksa? Fazla hayalperestsin Jimin."

"Ya, ne demezsin..." İç çekti ve gözlerini devirdi. Sanki çocuk olan oymuş gibi dilini çıkardı dudaklarının arasından. "Ne halin varsa gör. Uğraş dur umutsuz vaka ile. Ben gidiyorum..." Omuzlarını dikleştirerek ve ayaklarını yere sertçe vurarak odanın çıkışına ilerledi. Arkasından elimi salladım, "Görüşürüz!"

Tamamen gittiğinde, morali bozulmuş küçük çocuğun yüzünü rahatlatmak için kendimi zorlayarak küçük bir tebessüm ettim ve elimle yumuşak saçlarını okşadım. Burnunu çekmiş, kafasını avucuma yaslamıştı. "Sen onu dinleme. Jimin hep böyledir, yalnızca onu dinlemediğimiz için biraz öfkeli."

"Belki de haklıdır, Efendim." Tıpkı benim yaptığım gibi gülümsedi. "Belki de cidden umutsuz vakayımdır." Kılıcı yana bıraktı, vücudunda yer yer belli olan yaraları gösterdi. "Belki de cidden bir efsane olmam imkansızdır."

LegendsWhere stories live. Discover now