Legends, 14. bölüm.
Koyu renkteki parlak, sık kirpiklerle çevrili iri gözlerinin pür dikkat çevreyi turlayıp her yere merakla bakındığı bir anda, heyecanla havaya yükselmiş uzun kulaklarını hafifçe yanlara kırarak bana, "Efendim," diye seslendi ve devam etmesi için anlamsız mırıltılar çıkardığımda, dudaklarını büzüp, "Burası," diye mırıldandı kararsızca. Sözlerinin sonunu getirmeden kafasını hızlıca sola döndürdü ve kucağımda hafif yükselip çenesini kaldırarak gözüne kestirdiği yerleri daha dikkatli incelemeye başladı. Peşinden kulakları titreşerek tekrar havalanmış ve tedirgin bir huzursuzluk kaşlarının çatılıp göz kapaklarının kısılmasına sebep olurken, minik parmakları bilinçsizce omzumdaki tutuşunu sıkılaştırmış ve başı bu sefer aceleyle sağa çevrilmişti. Ürkerek, endişeyle sordu, "Burası neresi?"
Korkmuş görüntüsünden rahatsız olarak sorusuna bir yanıt vermeyi erteleyip bacaklarına sarılı kollarımla bedenini aşağıya doğru çektim, gövdemin bakış açısını kapatmasını ve başının göğsüme yaslanmasını sağladım. Böylece birdenbire sakinleşerek usulca koynuma sinmiş ve yumruk haline gelmiş minik ellerini karnında saklamıştı. Önden yürümekte olan Jimin bir an için ilgili bir tavırla bize döndü ve Jeongguk'un ifadesini fark edişiyle suratında kapalı, görünmez bir tebessüm belirdiğinde, "Sorun yok," dedi kendisinden beklenmeyecek kadar yumuşak bir tonda. "Jeon laboratuvarının yanından geçeceğiz sadece."
Gerginlikle birbirine bastırdığı dudaklarından ve kafasını aşağı eğerek Jimin'e alttan alttan atmaya başladığı çekingen bakışlarından anlaşıldığı üzere ilk başta rahatsız olup panikleyerek kulaklarını yüzünü kapatacak şekilde aşağıya düşürse de; Jimin'in çabucak yanımıza gelip babacan bir tavırla saçlarını karıştırmasıyla Jeongguk her zamanki sevimliliğiyle, kısıkça kıkırdamış ve onaylar anlamda kafasını aşağı yukarı sallamıştı. Eğilip kulaklarının tam ortasına ufak bir öpücük bıraktıktan sonra tekrar başımı kaldırarak, "Korkmana gerek yok," diye mırıldanmıştım. "Nike Tapınağı da buralarda o kadar."
"Evet, hatırladım," dedi ağzını o harfi şekline getirip dudakları büzük biçimde, heyecanla son harflerde sesini yükselterek. Ellerini istemsizce göğsüne çıkarıp birbirine çarparak ufak, birkaç kısık alkış sesi çıkardı ve gururlu bir ifadeyle, "Daha önce söylemiştiniz," dedi iri ön tavşan dişlerini göstere göstere. "Birkaç yıl önce laboratuvara geldiğimizde." Kısıkça ve sakince, "Evet," diyerek onu onaylağımda, bizi beklemeyip birkaç metre kadar önden ilerlemekte olan Yoongi bir an için arkasına dönerek her zamanki alaycıl ve ciddiyetsiz tavrıyla, "Bay Jeon'a tapıyorum," dedi eğlenircesine ve peşinden dilini ağzından çıkartıp bize göstererek sesli şekilde güldü. "Adam özellikle kutsal bir arazi seçmiş, tapınakların arasında yıllarca pis işler döndürmüş."
"Ne demezsin..." Jimin yanındaki Yoongi'ye bakıyor, onun şakacıl hallerini bıkkınlık ve can sıkıntısıyla izleyerek görkemli mızrağının gövdesindeki motifleri parmaklarıyla dürtüp tırnaklarını girinti çıkıntılarının arasında gezdiriyorken; en sonunda dayanamayıp sıkıntılı bir ifadeyle iç çekerken mırıldanmıştı. Peşinden, kucağımda Jeongguk'la öylece yürümeyi sürdüren beni işaret etti ve Yoongi'ninkiyle birebir aynı duran keyifli bir gülümseme takınıp, "Şimdiyse kemikleri bile yok," dedi sahte bir hüzünle dudaklarını büzerek. "Tanrıları ne kadar kızdırdıysa artık, ölümü Tae'den geldi."
YOU ARE READING
Legends
Hayran Kurgu"Sefaletin Tanrıçası Achlys! Size yalvarıyorum, bu sefil elçinizin adağını kabul edin. Bana uğruna kan dökeceğim bir yaşama sebebi verin!" Varlığım da, bu kitap da sana ithaf @nighttrainn