mavi saçlarına yakışmayan tek şeydi kan

102 26 10
                                    

Çözülen diz bağlarım ve titremekten uğuşan ellerime rağmen yapabildiğim kadar hızlı koştum. Yüzüme çarpan rüzgar ile bile nefes alamayacak kadar çok korkuyordum. İçimde oluşan dalgaların ciğerlerime vurduğunu tam şu an iliklerime kadar hissettim. Boğazıma batırılıp çıkarılan dikenlere inat avazım çıktığı kadar bağırarak koştum.

Tüm korkularımı ve tüm olumsuzluklarımı Park Jihoon'u kaybetmeye giden yolda yendim.

Hayır, kaybedemeyecek kadar çok fazla şey vardı hayatımızda. Hayatımın her yerindeydi, kaybedemezdim. Kaybolurdum.

Nefes nefese döndüğüm sokağın başındaki insan topluluğu, ciğerlerimdeki cenazeyi paramparça etti. Şimdiye kadar çok kez nefesim kesildi fakat ilk defa bu kadar ihtiyacım olduğunu fark ettim. Nefes almaya, nefese, Park Jihoon'a ihtiyacım vardı.

Rengarenk çiçekler ile dolu evinden bilekleri kan kaplı bir şekilde sedye üstünde çıkması hayatım boyunca unutamayacağım bir görüntüydü belki de. Bu ev, bir daha kimseye ev sahipliği yapamazdı.

Tiz çığlıklar yükselirken neler yaptığını tahmin edebiliyordum. Yeniden boyattığı saçlarında dolaştırmıştı belli ki ellerini. Mavi saçlarının üstündeki kan lekelerini temizlemek istesem de yapamadım. Ellerim istemsizce yüzüne gitti ve çene çizgisine parmak uçlarımı sürttüm. Soğuktu, ilk tanıştığımız zamanki gibi.

Bir tek bile gözyaşı dökmemek için sıktığım dişlerimi omuzuma dokunan elle serbest bıraktım. En yakın arkadaşı Asahi, elindeki kağıdı bana doğru uzattığında nefesimin daha ne kadar kesilebileceğini düşünüyordum. Titreyen ellerimle avucumun içine alıp sıktım hafifçe.

"Sandığın gibi değil, Jihoon hiçbir zaman sandığın gibi biri değildi."

ruhuma işlemiş satırların, seni yazmadan duramıyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin