"Evet, bindim şimdi." dedim çantamı yana bırakırken. Burası fena halde pis bir trendi ve şimdiden midem bulanmıştı.
"Oğlum böyle sikimsonik işi nasıl kabul ettin anlamıyorum." Ali'nin dediği şeyle geriye yaslandım.
"O piç kabul etmeyeceğimi düşünerek bu teklifi yaptı, sırf göt olsun diye geldim bende."
"Kaç gün sürecek?" camdan dışarı baktım. Burada geçen bir saat benim için bir yıl kadar demekti. Bu kadar iğrenç bir yer görmemiştim.
"Bilmiyorum ki, Diyarbakır'a kadar kaplumbağa hızında gidecek işte." arkadan bir ses geldiğinde şanslı piç kurusunun yerinde olmak istedim o an.
"Anladım.." dedi ve arkaya doğru seslendi, o sırada ben paçama bulaşmış olan çamuru temizliyordum. "Oğlum Kader çağırıyor, ben gideyim bir. Seninle sonra konuşuruz."
"Tamam kardeşim, görüşürüz."
Telefonu kapattığım an sürgülü kapı açıldığında bakışlarımı oraya çevirdim. Uzun boylu görevlinin yanında onun göğsüne gelen genci görünce kaşlarımı çattım.
"Buyrun efendim, sizin yeriniz burası."
Üzerinde örgü bir kazak, altına ise eski bir pantolon giyinmiş genç içeri doğru adım attığında kaşlarımı çatarak doğruldum.
"Pardon görevli bey, burası sadece bana ait." dediğimde çocuk adımlarını durdurdu. Çekingen bakışlarını bana çevirdi.
"Kusura bakmayın efendim, beyefendinin bileti sizin rezervasyonunuzdan önce kesilmiş." dedi görevli mahçup bir ifade ile.
Yirmi yaşlarında duran ama aşırı solgun görünen gence baktım. Sanki görevli burada olmasa beni dinleyip direkt gidecekti, ama bir o kadarda umursamaz duruyordu. Şimdi yüzünde hiçbir ifade yoktu. Aşırı soğuktu.
"Bu nasıl iş ya!" diyerek ayağa kalktım. Aramızda muhtemelen beş ya da altı yaş farkı olan genç benim geçmem için önümden çekildi. Ben sinirli bir şekilde görevlinin yanına vardım.
Asla bu köylü gibi görünen çocukla, bu kadar uzun yolu aynı yerde gidemem.