Suzy'nin gözleri dolmuştu. O anda dünyadaki bütün duyguları aynı anda yaşadığını hissetti. Korku, acı, telaş, çaresizlik ve biraz da mutluluk, kim olduğunu öğrendiği için... Peki nasıl emin olabilirdi?
-Ben... Buna inanabilir miyim? Size neden inanayım? diye sordu.
Yaşlı kadın,
-Yaşadıklarınız.. dedi Suzy'ye. Yaşadıklarınız haklı olduğumu kanıtlamıyor mu?
Suzy bu cümle üzerinde düşündü. Yaşadıkları... Buraya geldiğinden beri ne yaşamıştı? İlk önce kendisini sarayda bulmuştu, ki gerçekten bahsi geçen bir saray vardı, yaşlı kadının iddiasına göre babasının sarayı. Sonra bir adam ile karşılaşmıştı. Adam ona gizlenmesi gerektiğini söylemişti. Gerçekten de bu hikayeye göre Suzy'nin gizlenmesi gerekliydi. Ve en başından beri pekçok kişi kendisine "Prenses" diye hitap etmişti zaten. Suzy daha fazla kanıta gerek olmadığını düşündü. Yaşadıkları, yaşlı kadının anlattıklarını doğruluyordu.
-Belki de... Haklı olabilirsiniz.
Sustu. Ard arda güçlükle yutkundu.
-Peki ne yapacağım? Ben... Kendimi boşlukta gibi hissediyorum... dedi yaşlı kadına.
-Mücadelemize devam edeceğiz, Prenses Hazretleri. Tek yapmanız gereken hayatta kalmak. Ne olursa olsun, hayatta kalmaya çalışın. Babanızın tek arzusu bu. Ben her zaman sizin yanınızda olacağım. Lütfen korkmayın ve kendinizi toparlayıp hayatınıza kaldığınız yerden devam edin. Yalnızca ben değil, size sadakatle bağlı birçok kişi sonuna kadar sizi canları pahasına koruyacak. Siz, bize babanızın emanetisiniz.
dedi kadın.
Suzy, yaşlı kadına büyük bir minnet duydu. Yüreğini ısıtan bu sözler, kendisini ona daha da yakın hissetmesine neden olmuştu. Güvenebileceği birisini bulmanın minnettarlığıyla sımsıkı sarıldı kadına. Yaşlı kadın bu ani kucaklaşmadan ötürü şaşırmıştı. Şefkatle okşadı prensesinin saçlarını. Saray içerisinde, hizmetkarlar ile bir hanedan üyesinin sarılması pek hoş karşılanmazdı. Fakat, yaşlı leydi, Prenses Minyeon'u kızı gibi seviyordu. Ona bir şey olması ihtimali bir anne gibi yüreğini parçalıyordu. Ona açabileceği bir kucağı her zaman vardı. Bu yüzden kendisine sarılmasına engel olmadı.
Suzy kendini tutamamış, içinde biriken duyguları kusarcasına ağlamaya başlamıştı. Yaşlı kadın, onu daha da sıkı sararak sakinleştirmeye çalıştı.
Saatler sonra, Suzy artık her şeyi kabullenmişti. Sakindi fakat aklında hala pekçok soru vardı. Olanlara dair yaşlı leydi ile konuşmaya başladılar. Suzy, kadının ismini öğrenmişti: Yoon.
Leydi Yoon, ilk önce kendisine nerede kaldığını sormuş ve neler olduğunu baştan sona anlatmasını istemişti.
-Bir adam, beni bir satıcının evine götürdü, dedi Suzy. Orada güvende olacağımı söyledi.
-O adam... Kim olabilir? diye sordu Leydi Yoon. Herhangi bir şey söyledi mi kendisi hakkında? Nasıl biriydi?
Suzy düşündü.
-Tipi tam olarak aklımda değil aslında... Ee.. Ah! Tabi ya.. Bana babamın ölümünden kendisini sorumlu tuttuğunu, bundan sonra beni kendisi koruyacağını söylemişti. O zaman dediklerinden pek bir şey anlamamıştım. dedi leydiye.
-Sarayda sizi korumaya çalışan biri mi? Kim? Başka bir şey söyledi mi?
-Aa, bir de şey... Babama "Amcam" demişti galiba. "Amcamın ölümü" gibisinden konuşmuştu.
-Anlaşıldı, dedi Leydi Yoon. Bu Prens Seungra olmalı.
-Seungra mı?? diye sordu Suzy. Prens Seungra, yani Prens Seon'un oğlu mu? Yani yeni Kral olan Seon? Amcam olan Seon? Babamın katili Seon'un oğlu mu o? Doğru, amcam kral olunca, Seungra da prens oldu değil mi? O benim düşmanım olmalı! Neden..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İdol Günlükleri 1
FanfictionYaşadıklarım... Beni gerçekten şaşırttı ve aklımın sınırlarını epey zorladı. Hayatımın diğer insanlar gibi, veya diğer idoller gibi olduğunu ve hep böyle devam edeceğini düşünmüştüm... Yaşam ve ölüm, uğur ve uğursuzluk, zaman ve sonsuzluk, geçmiş ve...