Nerede olursan ol, yoksun.

16 9 0
                                    

                                                                               (Bölüm Karakterleri)Zoe, gözlerini açtığında kendini beyazlarla donatılmış bir odada buldu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                                                                               (Bölüm Karakterleri)


Zoe, gözlerini açtığında kendini beyazlarla donatılmış bir odada buldu. Burası insanların anlattığı cennete benzemiyordu. Demek ölememişti, Tanrı onun melek olmasına izin vermemişti. Pencereden içeri sızan ve gözlerini pek de rahatsız etmeyen güneş ışığına doğru yavaşça kafasını çevirdi. Pencere siyah parmaklıkla kapatılmıştı. Çok saçma diye düşündü Zoe. Bir hastane odasına hırsız mı girecek sanki?

İçeri giren uzun boylu, siyah saçlı doktor, Zoe'nin bakışlarının pencereye odaklandığını görünce zihninden geçenleri okumuş gibi söze girdi. 

''Merak etme, buraya hırsız girmez. Zaten her odada bulunmaz bu parmaklıklar. Sadece... İntihara kalkışan hastalarımız için.''

Yüzüne yerleştirdiği anlamsız gülüşle başını doktora çevirdi Zoe.

''Ölmeyi planlayan birini birkaç demir parçasıyla durduramazsınız ki.''

Doktor, ne diyeceğini bilmiyordu. Zoe'nin yüzünü inceledi. Tanrı'nın çizdiği bir tuval gibiydi. Sanki bir portreydi ve yüzündeki çiller sihirli dokunuştu. Saçları birbirinden farklı renklerin karışımıyla boyanmıştı. Sadece dudaklarına 100 sene harcanmış gibiydi. Gözlerinin maviliği derin okyanusların aksine, huzurlu bir denizi andırıyordu. Güzeldi Zoe, çok güzeldi.

Doktorun bakışlarının dalgınlaştığını anladığı anda kafasını tekrar çevirdi genç kız.

''Ne zaman çıkacağım?'' dedi soğukkanlılığıyla. 

Doktor bunun üstüne gözlerini zor da olsa kızdan çekti ve elindeki dosyaya baktı. 

''Mideni yıkadık, bu akşam taburcu olabileceksin.''

Zoe, rahatladığını belli edecek şekilde başını arkaya yasladı ve derin bir nefes verdi.

''Fakat'' dedi doktor. ''Eğer biraz daha geç getirilseydin kalp krizi geçirebilirdin veya ölümcül tepkimeler yaşayabilirdin.''

Zoe'nin amacı da zaten buydu. Peki, onu kim getirmişti buraya?

Yoksa... Yoksa?

Bir anda kalbinde hissettiği sancıyla heyecanlandı. Karın bölgesinin biraz üstünde hissettiği kasılma, boğazını gıdıklayan ılık hissiyatla gülümsedi. Adrien'in eve gelmiş olma ihtimali bile genç kızın duygularının kaynamasına sebep veriyordu. Ses tonundaki heyecanı engelleyemeden konuştu.

''Doktor bey, beni kim getirdi?''

Doktor, göz ucuyla Zoe'yi izliyor ve yaptığı her hareketi takip ederek hislerini anlamaya çalışıyordu. 

''Arkadaşın olduğunu söyleyen 2 hanımefendi.'' diye cevap verdiğinde Zoe'nin yüzündeki eski donukluğun geri geldiğini gözlemlemişti. 

''Sana onları çağıracağım. Ben taburcu işlemlerini yaparken sana da tanıdık yüzlerle konuşmak iyi gelecektir.'' 

Genç kız başını yavaşça sallayarak onayladığını belirtti. Doktor, odadan çıktıktan birkaç dakika sonra içeri endişeleri yüzlerine yansımış 2 kız girdi.

''Zoe, iyi misin? Neden yaptın böyle bir şeyi!?'' dedi siyah saçlı kız.

''Caitlyn, sakin o-'' Zoe sözünü bitiremeden, kahverengi saçlı olan kız elini tuttu.

''Bir daha aptallık yapmaman için artık seninle kalacağız.'' dedi.

Zoe küçük bir kahkaha attı.

''Ah, Jane, benim fikrimi aldınız mı bu konuda?'' dedi şakayla.

Jane arkadaşının elini bırakıp yatağın kenarına oturdu. 3 parmağını göstererek konuştu.

''Elbet de fikrini alacağız. 3 tane seçeneğin var Zoe. Caitlyn'in evi, benim evim ve senin evin. ''

Caitlyn de yatağın diğer tarafta kalan köşesine oturdu.

''Fakat bizsiz kalmayacaksın. Özür dileriz Zoe, seni derdinle baş başa bırakmamalıydık.''

Zoe yüzündeki tatlı gülümsemeyle zaten arkadaşlarına karşı bir gram kırgınlık veya kızgınlık hissetmediğini belli ediyordu. 

''Ölseydim çok üzülür müydünüz? Doğru söyleyin.''

Caitlyn, kaşlarını çattı.

''Elbet de üzülürdük sersem.''

Jane, kollarını bağlayıp dudağını büktü.

''Cevabını bildiğin sorular sormasana.''

Zoe, yatağında doğruldu. 

''Üzülürdünüz değil mi? O yüzden ölmedim zaten.''

Jane, büzdüğü dudaklarını düzeltmeden konuşmaya devam etti.

''Bizi düşünüyor olsaydın böyle bir şeye hiç kalkışmazdın.'' dedi.

Maalesef ki haklıydı, Zoe sadece ölümü düşünmüştü. Geride bırakacakları umrunda değildi. Kendi hayatını bile boşvermişti, başkasını düşünemezdi. Biri hariç... Adrien, tüm mutsuzluğunun sebebi. Geçen 3 senesinin katili. Yüzündeki solgunluk, yüreğindeki teşhisi konulamayan acısı, ölümü çağırırken bile aklının baş köşesinin meşguliyeti. Son anına kadar belki gelir de son kez görürüm beklentisi. 

Zoe, gözünden akmak üzere olan bir damla yaşı elinin tersiyle sildi ve kızarmış gözleriyle gülümsemeye çalıştı.

''Jane'in evine gidelim mi? Benim evimde çok fazla anı var, geçmeyen bir koku var. Bir süre uzak kalsam iyi olacak.''

Caitlyn, tek kaşını kaldırdı ve aynı zamanda elini Zoe'nin yanaklarına koydu. Arkadaşının çok acı çektiğini biliyordu, buna rağmen yapabileceği hiçbir şey yoktu. Konuyu açmamak için gözlerinin kızarıklığını görmezden geldi.

''Neden Jane'in evi?''

Zoe dudaklarını birbirine bastırdı ve gözlerini kaçırdı.

''Ş-şey... Coco'yu da severiz.''

''Yani o şerefsiz adam, Jane'le aynı mahallede oturduğu için değil?'' diye üstü kapalı bir soru yöneltti Caitlyn.

Zoe, heyecanla sesini yükseltti.

 ''NE? HAYIR. Sadece... Coco hayatımda gördüğüm en tatlı kuş ve onu özledim.''

Caitlyn ayağa kalkıp çantasından Zoe'ye ait bir ceket çıkardı. 

''Yemedim ama doymuş gibi yapacağım Zoe. Şunu giy de gidelim artık.''

İki kız da Zoe'ye kalkması için yardım ettiler ve ceketi giydirdiler. O sırada odaya Doktor girdi, bakışları önce Zoe sonra Caitlyn ve Jane ile buluştu. 

''Her şey için teşekkürler Bay Frain.'' diye söze girdi Jane. 

Doktor, yanağındaki gamzeyi belli eden bir gülüş takındı.

''Rica ederim, görevim bu.''

Bakışlarını tekrar Zoe'ye çevirdi ve gülüşünün yerini ciddi bir ifade aldı.

''Kendine çok iyi bak Zoe. Tanrı'nın senin için planları olmalı ki ölmene izin vermedi.''

Zoe dudaklarını yavaşça yukarı kıvırdı. Kendine bakan adamın gözleri öyle derindi ki daha fazla bakamadı, başını eğdi. Birden önüne uzatılan ''DR Daniel Frain'' yazılı kartla irkildi.

''Bu benim kartım, ihtiyacın olursa saat kaç olursa olsun ara.'' diyerek tamamladı konuşmasını doktor. Zoe ise kartı eline aldı ve başını kaldırmadan, kendisinin bile zar zor duyabildiği ses tonuyla ''teşekkür ederim'' diyebildi. 

Ortamdaki garip enerjinin farkına varan Caitlyn durumu kurtarmak adına bir hamle yaptı.

''Iı, biz gidelim artık. Bu saatte trafik çok olur.''

Jane de ona ayak uydurdu ve Zoe'nin koluna girip çekiştirdi. Odadan çıktıklarında Caitlyn ufak bir kahkaha attı.

''Bir gün bile hastanede kalmadın, sadece 20 dakika uyanıktın ve adamı hemen etkiledin mi Zoe? İşte benim kızım!'' 

Zoe, Caitlyn'in cümlelerinin duyulmaması için dua edip arkadaşına ters bir bakışlar atarken Jane gülmemek için kendini zorluyordu.

Zoe'nin ''Saçmalama, sadece iyi bir doktor.'' demesi üzerine kendini tutamadı.

''İyi ve yakışıklı bir doktor!'' dedi ve Caitlyn'in gülüşlerine eşlik etti.

Zoe de arkadaşlarının kahkahalarına daha fazla dayanamadı ve güldü. Eğer intihar girişimi başarılı olsaydı, şuan bu gülüşlerin yerini gözyaşı alacaktı.

''iyi ki'' dedi içinden. ''iyi ki ölmedim.''


     ---------------- 





𝑆𝑎𝑑𝑙𝑦 𝐹𝑎𝑙𝑙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin