3

1.4K 149 49
                                    




Aralık ayının en soğuk gecesiydi. Lapa lapa yağan pamuk gibi karlar sarayın çam ağaçlarıyla dolu bahçesinde muhteşem bir görüntü oluşturmuştu. Haeyoung en çok bu manzarayı seviyordu. Gökten süzülen milyonlarca kar tanesi adeta melekler tarafından taşınıyorlarmış gibi büyük bir özenle yer yüzüne iniyorlardı. Normal zamanlarda ortama hakim olan huzurlu sessizlik karşısında küçük odasının penceresinin kenarında oturur ve saatlerce yağan karı izlerdi.

Odası küçük, soğuk ve karanlıktı. Ancak bu Haeyoung için bir sorun teşkil etmiyordu. Bebeğinin kendinden daha iyi bir yerde yaşayacağını bilmesi onun tüm kırgınlıklarını, üzüntülerini ve endişesini alıp götürüyordu.

Yeni doğum yaptığı için henüz cam kenarında saatlerce oturacak kadar iyileşmemişti. Bu yüzden yorgun bedeniyle yatakta uzanarak hem yağan karı, hem de en az karlar kadar beyaz olan minik bebeğini izlemeye başladı. O kadar güzel bir bebekti ki, ona bakmaya bile kıyamıyordu. Narin elini kaldırarak huzurla uyuyan sevimli bebeğinin yanağını okşadı. Bebeği, çok istemesine rağmen alfa olmamıştı. Bu elbette onun için sorun değildi ancak doğumu gerçekleştikten sonra ikinci kadın olduğu için Kraliçe tarafından öldüreleceğini biliyordu. Onun tek korkusu omega olduğu için biricik, masum yavrusunun zarar görmesiydi. Bu yüzden artık bu huzurlu ortamı bozmaya karar vererek yavaşça doğruldu.

Haeyoung dönemin en güçlü büyücülerinden biriydi buna rağmen tanrılarına adadığı adaklar ve dualarına karşı dileği gerçek olmamıştı. Bebeği güçlü bir alfa olarak değil, zayıf bir omega olarak doğmuştu. Kraliçe kesinlikle oğluna zarar verirdi. Bu düşünceler içinde katlanılmaz bir acıya yol açtı. Belki tanrılar da bunu yapmamı istiyor diye düşünerek kendisini cesaretlendirdi.

Sarayda herkes uyuyor olmalıydı. Zaten odasına şifacı dışında uğrayan yoktu. Bebeğini uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktı ve ahşap sandığını açıp kıyafetlerinin arasına sakladığı ambrosia dolu şişeyi çıkardı. Bu içecek ancak kara büyüyle uğraşan büyücülerde bulunurdu. Ancak uzun zaman önce kara büyü yasaklandığı için bu içeceğe ulaşmak çok zordu. Haeyoung bu içeceği büyük annesinden almıştı.

Uzun, siyah ipek saçları beyaz geceliğinin üzerinde dalgalanırken, şişeyi çıkardıktan sonra sandığı kapatıp kilitledi. Eğer ölürse bu sandık ondan geriye kalan tek şey olacaktı. Şişeyi şöminenin önüne koyup yavaşça melekler gibi uyuyan oğluna yaklaşırken, güzel ve narin ellerini kaldırarak gözyaşlarını sildi. Bu zamana kadar yaptığı en büyük hata krala aşık olmasıydı. Bir daha asla hata yapmayacaktı. Özellikle bu gece.

Tam bebeğini kucağına alacağı sırada, odasının kapısı hafifçe tıklatıldı. Haeyoung korkuyla derin bir nefes alırken, kralın gelme ihtimaline karşı şişeyi hızlıca şöminenin önünden alıp sandığın arkasına koydu.

Nefesleri hızlanırken kapının arkasından tatlı bir ses duyuldu.

"Efendim, kardeşimi rüyamda gördüm ağlıyordu. Onu görebilir miyim?"

Haeyoung, Kraliçenin oğlu minik Chanyeol'ün sesini duyunca rahatlamayla nefesini bıraktı ve kapıyı açarak minik bedenin odaya girmesine izin verdi.

Küçük Chanyeol heyecanla içeri girip sadece şömine ateşinin aydınlattığı odada sevimli bebeği ararken, Haeyoung hızlıca kapayı kapattı.

"Hoşgeldiniz veliaht prens. Kardeşiniz uyuyor."

Hayeong bu minik çocuğu çok seviyordu. Her ne kadar annesinin kendisine yapmadığı işkence kalmasa da, oğlu daha şimdiden çok şefkatli ve sevgi doluydu. Üstelik kardeşini de çok seviyor ve doğduğu andan beri sürekli onu görmeye geliyordu.

LURK || KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin