"Geçmişin sadece hatırlamaktan zevk aldığınız kadarını düşünün."
-Jane AustenAusten malikanesinde bugün tatlı bir telaş hakimdi. Genç Marie, beyaz mutfak önlüğünü çıkardı ve merdivenleri ikişer üçer çıkarak geniş, pembe çiçek kaplamalı koridor boyu aklında yüzlerce düşünce ile koşuşturdu. Parlak sarı, uzun örgüleri o koştukça salındı. Koca pencerelerin beyaz, ahşap pervazları ikindi güneşinde yeni cilalanmışçasına parladıkça parladı. Marie, hanımının kapısında durdu ve ufak elleriyle eteklerini düzeltip üstünü yokladı. Bir kaç çalıştan sonra Marie, hanımının öğle uykusundan henüz uyanmamış olabileceğini düşünüp geri gidecekken kapı hiddetle açıldı.
Marie, yüzüne en samimisinden koca bir gülümseme yerleştirdi. Hanımı ile hemen hemen aynı yaştaydı fakat ufak tefek bedeni, çocuksu halleri onu başkalarının gözünde hep daha küçük gösterirdi. Marie,uzun kirpiklerini kırpıştırdı. Sarımsı, sığ kirpiklerinin ardından gözleri, bir yıldız edası ile parladı. İnce, pembe dudakları yüzüne keyifle yayıldı. "Tünaydın efendim. İyi uyuyabildiniz mi? Ah biliyorsunuz bugün sizin için yorucu geçecek. Size sıcak papatya çayı getirmemi ister misiniz? Siz seviyorsunuz diye dün mercado de flores' den bolca almıştım. Getiriyim mi?" "Hey,Dur lütfen." Bayan Austen, endişeli gibiydi. Alnını zayıf eliyle kaşıdı. Geniş kollu elbisesinin yumuşak ipek kolu bileği üzerinden kayarak dirseğinde toplandı. Geniş pencerelerden vuran hafif kış güneşi, güzel yüzün okşarcasına aydınlattı. Hizmetçi Marie, ince kaşlarını hafifçe çatarak hanımının bu mutlu gününde tedirgin oluşunu anlamlandırmaya çalıştı. Bayan Austen, sıkıntılı nefesler verdi. Dudaklarını ısırdı. Bazen korkuyla etrafına baktı. Elleri titredi. "B-ben o değilim. Buraya nasıl geldiğimi hiç bilmiyorum. Yani şey... ben dışarıdaydım ve S-sadece orda oturuyordum. Sonra..." "Ah anladım. Endişelenmeye lüzum yok efendim. Siz bahçede uyuyakalınca uşak John, sizi odanıza taşıdı." Marie, sevgili hanımına açıklama yaptıktan sonra küçük bir kız çocuğu gibi kıkırdadı. Bayan Austen, dudaklarını telaşla ısırmaya devam etti. Bu olanların hiç biri hayra alamet değildi. Ne kadar düşünürse düşünsün burada ne aradığına dair olağan bir açıklama bulamıyordu. Elini açık saçlarından geçirdi. Parmaklarıyla şakaklarını ovaladı. Tüm bunların birer rüya olmasını diledi. "İsmin nedir?" Diye sordu, bayan Austen. Marie hanımının garip sorusuna bir anlam veremedi. Ama yine de şaşkınlığını gizleyememeksizin cevap vermekten geri durmadı. "Marie, ama..." "tamam Marie. Tam olarak kaçıncı yüzyıldayız."dedi bayan Austen. hâlâ tedirgindi. "Ondokuz, efendim." "Aman tanrım! Bu nasıl olur?" Marie, hanımının bu garip hallerini bu gece gelecek olan önemli davetlilere yordu ve düşüncelerle dolu başını kaşlarını çatarak kaşıyarak geniş ve uzun koridorda gözden yitti.
Bayan Austen ne yapacağını bilmeksizin bocalayan düşünceleri ile kendini toparlamaya çalışarak kendisine ait olmayan odada volta atmaya başladı. Dudaklarını aynı şekilde ısırmaya devam etti. Bembeyaz ellerini defalarca saçlarından geçirdi. Koskocaman odadaki büyük pencerelerden birine geçip boyunca uzayan büyüleyici araziye baktı. Günün zayıflayan ışıkları ince, saydam huzmeler halinde koyu kahve gözlerine ilişti. Bitkin yüzünde yorgun ama hoş bir parlaklık vardı. Hayalini dahi kuramayacağı kadar güzel bir dünyanın tam eşiğinde olduğunu bilmiyordu bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kış Gecesi Rüyası
Short Story"Düşler uydurduğumuz öykülerdir..." -William Shakespeare Başlangıç ↬ 3 Kasım 2020 Bitiş ↬ 12 Aralık 2020 ↳-𝓞𝓻𝓮𝓷𝓭𝓪