✿2✿

102 14 13
                                    

Marie, ahşap basamakları gıcırdatarak kıvrımlı, geniş merdivenleri inerken bileğini ufak eliyle kavradığı hanımı, Jane Austen'ı da ardından çekiştirmeyi ihmal etmiyordu. Güneş yavaş yavaş köşesine çekiliyor, ay ise hafiften belirginleşen parlak beyaz çizgileriyle kendini gösteriyordu. Marie, Bayan Austen ile birlikte büyük salona kadar koşuşturdu. Bu süre zaafında her şeyden bihaber Jane, yalnızca hizmetçi kızın onu yönelttiği yere adımladı ve hayranlık yüklü bakışlarıyla koca salonu hayretle süzdü.

İlk saatlerdeki tedirginliğini henüz üzerinden atamamıştı. Yüzünde bu tedirginliğin tesiri olsa gerek bir sıkılganlık ama bir o kadar da genç kanın verdiği şehvetli bir heycan parıltısı kayıtsızca beliriveriyordu.

Jane, kabarık elbisesinin eteklerinden tutu. Parlayan gözleriyle büyülenmişçesine salonun şık dekorlarına, yılbaşı süslemelerine bakıp bakıp hayranlık dolu ifadesiyle neşeyle gülümsedi. Elinde gümişi tepsilerle düzgün örgülerini havalandırarak ordan oraya koşuşturan çekingen hizmetli kızlara, parlak siyah smokinli, asık suratlı uşaklara gülümseyerek selam verdi. Usta ellerden çıkmış, ahşap oyma mobilyalar üzerinde parmaklarını nazikçe gezdirdi. Jane, yüksek duvarlara asılmış  görkemli tablolara da aynı parlayan gözlerle bir bir baktı aşkla. Başında kabarık bukleleriyle asık suratlı bir adamın portresini görünce genç bayan, bir kız çocuğu gibi kıkırdamaktan kendini alıkoyamadı.

O sırada yüzünde kocaman bir gülümseme ile bir genç adam parlak ve gülümseyen gözleriyle Jane'e baktı ve onun ve Marie'nin olduğu tarafa adımladı. Genç adam zarifçe selam verdi. Elini nazikçe uzattı. Bayan Austen, kuşkuyla genç adama baktı. Durdu. Düşündü. Ardından daha dün okuduğu büyüleyici dünya klasikleri serisinden Pride & Prejudice 'in güzel sayfalarındaki zarefeti ve nezaketi anımsadı. Elini zarif bir kadına yakışır şekilde tanımadığı genç adamın eline yerleştirdi ve tıpkı tahmin ettiği gibi gencin elini nazikçe öpmesine izin verdi. Jane bir prenses gibi hissetti.

"Ah sevgili Jane, ne kadar da güzelleşmişsiniz böyle. Sizi son gördüğümde henüz onyedi yaşında bir genç idim. ilk gördüğümde güzel yüzünüzü tanıyamadım doğrusu." Dedi, neşeli genç adam nazik tavırlarıyla. Jane'nin şaşkın yüzünden kendisini tanıyamadığını anlayan genç adam, tüm zarafetiyle sevgili Jane'nin önünde hafifçe eğilerek kendini ziyadesiyle ve gülümseyetek tanıttı. "Ben Reino Narciso'dan ikinci kuzeniniz Louis. Sanıyorum kuzeninizi tanıyamadınız." "Ah kusuruma bakmayın, sevgili Louis. Bir an tanıyamadım sizi." "Mühim değil. Umuyorum davetle alakalı bir aksaklık yaşamamışsınızdır, Jane?" Louis, kuzenine gülümseyerek baktı. Özenle taranmış kır saçları, salonun kubbeli yüksek tavanından sarkan ışıltılı avizenin beyaz ışığında parladı.  "Elbette hayır. Her şey mükemmel."Deyiverdi, Jane. Gözlerini alabildiğine uzayan şık albenili salonu üzerinde gezdirdi. Tüm bunlar ona rüya gibi gelidi. Bir zamanlar özenerek okuduğu o şahane satırların içinde gibiydi. En sevdiği satırları kusursuz bir mükemmelliyette sayfalara özveriyle coşarcasına boşaltan usta kalemin yerine geçtiğine inanamıyordu bir türlü.

Bayan Austen, inci gibi dizilmiş parlak dişlerini yarı yarıya göstererek gülümsedi. Büyük salona yerleştirilmiş genç çamın ışıltılı süslemeleri parlak yüzüne rengarenk desenler çiziverdi. O an için genç bayan hiç bir şeyi sorgulamamaksızın hayalini kurduğu bu dünyanın tadına doyasıya varmayı seçti.

Kış Gecesi Rüyası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin