tw // panik atak, alkol kullanımı.
"ne düşünüyorsun hawks?"
mirko'nun kendisine seslenmesiyle elindeki boş kutuyu yere bıraktı hawks. ikili çoğu zamandır yapamadıkları alkol gecelerinin sinirini şimdi çıkarıyorlardı. hem hawks hem de mirko şu son aylarda aşırı meşgullerdi. mirko kendi ajansıyla problemler yaşarken hawks da... kahramanlık komisyonun ona verdiği 'aşırı önemli' görevi üstleniyordu.
üstlenmeye çalışıyordu.
açıkcası, görev iyi gitmiyordu. iki ay olmasına rağmen hâlâ ligin önemli üyeleri ile tanışmamıştı bile. dabi'den aldığı bilgiler de kahramanlık komisyonu'nun hiç lehine sayılmazdı ve ayrıca, ajanlığı süresince tek yaptığı önemli şey kurogiri'yi aşırı güvenlikli bir hapishaneden kaçırmaktı, nerdeyse tek başına. kullanılıyordu lig tarafından ve yapabileceği çok da bir şey yoktu.
psikolojik durumunun iyice kötüleşmesinden başka.
yaptığı şeyler, binlerce masum kişiyi tehlikeye atmıştı ve hatta öldürmüş bile olabilirdi. bir görev için daha ne kadar halkın güvenliğini sarsabilirdi? boş günlerinde, dabi bir şeyler halletmek için onu arayana kadar, saatlerce haber kanallarına bakıyordu ve vicdanı sızlıyordu. iki numaralı kahramanın yapması gerekenin tam tersini yapıyordu hawks.
mirko'nun ona hâlâ bakmaya devam ettiğini farkedince düşüncelerini durdurdu hawks. esmer kadının tam olarak yüzüne baktıktan sonra yine bakışları yere döndü. kimse bu görevi bilmiyordu, komisyon dışında. ve bilmemeliydi de. ne kadar az kişi bilirse, o kadar iyiydi ama hawks, bu konudaki hislerini hep kendine tutmaktan kafayı yiyecekti. fakat, ne kadar çok istese de söyleyemezdi ki. evet, rumi, o geçen gün televizyonda beraber izlediğimiz hapishane kaçgını var ya, heh, onu ben düzenledim. hani o yüzden polisler öldü ve bir sürü kötü adam kaçtı!
asla.
"hawks, nefes al." rumi omzuna elini koyana kadar titrediğini farketmemişti, nefesinin darlaştığını da. kanına karışan alkol hiçbir işe yaramamıştı. unutmak için içiyordu, o acıyı yeniden hissetmek için değil.
etrafındaki her şey birer birer bulanırken arkadaşının varlığı sayesinde az da olsa biraz daha hayata tutunmuştu.
panik atakları hep olmuştu; çocukluğundan, şimdiye kadar. ve her seferinde bu his ona çok yabancı geliyordu, alışmamıştı. her nefes alış verişinde daha da çok kötü oluyordu. vücudu buz kesildiğinde aklı o kış gecelerine gidiyordu. annesinin onu uyuması dışarıya attığı gecelere.
belki de o yüzden hep ateş özgünlüğü olan insanlara bir gıdım daha iyi yaklaşıyordu keigo.
°°°
sırtına vuran rüzgârla gözlerini aralamıştı hawks.
"hng, kapa şu camı..." diye mırıldanırken sesinden resmen uyku akıyordu. birkaç dakika kadar daha gözlerini kapalı tuttuktan sonra daha sert gelen dalga ile titredi. sonrasında sinirle yatağından kalktı ve havanın içeri girdiği yere baktı.
gördüğü tek şey camla kapalı balkonundan dışarıya bakan, bir siyah saçlıydı. hawks, gördüklerini iki saniye anımsayamazken havanın hâlâ karanlık olduğunu farketti. yaşıtının saçları karanlık gökyüzü ile birbirine bulanmıştı. çok fazla bina yoktu görüş alanlarında, hawks lüks bir apartmanın yine lüks bir çatı katında oturuyordu.
gözlerini yatağının yanı başındaki dijital saate çevirdi. saat altı olmak üzere idi. güneşin doğumuna daha dakikalar vardı ama niye dabi'nin bu kadar erken kalktığını anlamamıştı.
ayakları soğuk parkeye basarak dabi'nin yanına gelmişti hemen, kanatlarını kendi etrafına sararak. hava soğuktu ve hawks iki saniye bile dayanabileceğini düşünmüyordu.
dabi sonunda, sonunda, ona baktığında izlerle dolmuş olan suratı her zamanki gibiydi. mavi gözleri keigo'nun kahveleri ile buluşurken, yüzünde ufak bir gülümseme yer aldı dabi'nin. sonrasında ise elini hafifçe ikilinin tam ortasına kaldırırken o mavi ve oldukça sıcak olan alevleri gün yüzüne çıktı. hawks aniden ısınınan etrafı ile kanatlarını rahatlattı.
hâlâ dabi'nin ne yaptığını bilmiyordu. sarı saçları yüzüne düşerken gözlerinin tek izlediği mavi alev toplarıydı. aynı dabi'nin gözleri gibiydi. kendini ateşin içinde kaybetti. yanındaki gencin daha da dibine girdiğini farkmemişti. boştaki eli ile hawks'ın büyük kanatlarının altından beline doğru tuttu. keigo buna karşılık yerinde iki saniye zıpladı.
dabi, alevlerden de sıcaktı.
yine, yeniden siyah saçlı erkeğe baktığında bu sefer gözleri buluşmamıştı. dabi dışarıya bakıyordu. hawks yavaşca yanağını dabi'nin omzuna doğru yasladı, hâlâ ona bakarken.
"ufak kuş, gün doğumunu kaçıracaksın," diye söyledi dabi, hawks'a bakmadan. keigo yakalanmışcasına kafasını biraz daha sıcak omza gömdü, bu sefer dışarıya bakarak.
"seni hiç anlamıyorum dabi," diye mırıldandı hawks. dabi ise buna karşılık gülümsemesini daha da büyüttü. güneş kendini yavaştan göstermeye başlamıştı, aynı anda etrafı da aydınlatırken.
"ben de kendimi anlamıyorum, hawks."
ikili sessizliğe boğularak gün doğumunu izlediler. niye veya nasıl olduğu önemli değildi, tek bildikleri şey beraber ve mutlu olduklarıydı. en azından hawks öyle olduklarını düşünüyordu.
"k-keşke o sabaha geri dönebilsek, dabi..." incelmiş ve zayıf sesi ile kendini duyurmaya çalıştı hawks. gözünden akan gözyaşları iner inmez buharlaşıyor, etraf sadece kül kokuyor ve her geçen saniye ciğerlerine inen karbon monoksit onu boğuyordu. ağlayan kasları ve kırılmış olan kemiklerinden bahsedemiyordu bile.
tek bildiği şey üstünde dayanılamaz bir öfke ile kanatlarını yakan dabi, onu duymayı reddediyordu.
kelime sayısı: 730 🍃
°°°
dedim mangadan bağımsız olacak diye ama yine de manga elementleri taşıyor, pffft
neyse, konunun nereye gittiği şu an çok bulanık ama acı çektirmeye başlıyorum yavaştan. 😈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
madder ⊹ dabihawks [✅]
Fanfictionbir gün doğumu gibi; güzel ama masraflı. her şeyden önce, erkenden kalkmanız gerekiyor. bir de bu yetmezmiş gibi cama çıkacaksınız, oraya "yürüyecek"siniz. ve, ah, sürpriz sürpriz! çıkar çıkmaz götünüz de donacak. hawks'ın en son yapmayı istediği...