2.BÖLÜM
RUHSUZ BEDENLER VE BEDENSİZ RUHLAR
GÖKSEL - BİN PARÇAGözlerimi nefes aldıkça içime yayılan kötü kokuyla araladım. Resmen burnumun direği kötü koku sayesinde sızlıyordu. Yattığım soğuk zeminden doğrulduğumda her tarafım çamur olmuştu. Etrafa baktığımda bir zindanda olduğumu anladım. Zindan? Demir parmaklıklar? Korku içinde hızla doğruldum ve etrafıma bakındım. Parmaklıklara en uzak köşeye sindim. Üzerimdeki elbiseyi fark ettiğimde elbisenin üzerinde süzülen gri saçları fark ettim.
Nefesim kesiliyordu. Ne oluyor böyle? Kollarımı sıyırıp ten rengime baktığımda esmer rengin gittiğini bembeyaz bir tene sahip olduğumu gördüm. Gözyaşlarım birbir akıyordu. İçimdeki korku öylesine büyümüştü ki çaresizce zindanın içinde ayna aradım. Zindanda ayna ne gezerdi?
Korkuyordum, aklımı kaçırmıştım sonunda. Unutmalarım, hafıza kayıplarım artık yerini şizofreniye bırakmıştı. Kollarımı vücuduma sarıp yere çöktüm ve sarsılarak ağlamaya başladım. İstemiyordum. Delirmek istemiyordum. İyileşmek istiyordum.
Deliren bir insan delirdiğini bilir miydi?
Kulağıma ilişen ayak sesleriyle ayağa kalktım. Bir değil bir çok ayak sesi vardı. Kimdi bu? Parmaklara yaklaştığımda karşı zindandaki adamı gördüm. Gözleriyle beni süzüyordu. Çok olsa otuz yaşlarındaydı. Peki ya ben? Ben kaç yaşındaydım? Yüzüm aynı mıydı? Gözyaşlarım dinmek bilmiyordu. Adım sesleri daha çok yaklaştı. Birkaç muhafız görüş açıma girdi ve benim bulunduğum hücrenin önünde durdu.
En sonunda ise tabii ki de kim olduğunu bilmediğim uzun boylu siyah saçlı bir adam zindanın önünde parmaklıkların ardında durdu.
"Kimsin sen?" Diyebildim.
"Pars. Adım Pars."
Boş gözlerle ona bakmaya devam ettiğimde açıklama yapması gerektiğini anlamış gibi ağzını açtığı anda karşımdaki zindanda olan olan adam konuştu."Kendisi bu sarayın en iyi savaşçısı olur. Biz ona kısaca Yenilmez deriz."
Neden buraya gelmişti ya da daha önce sorulması gereken soru ben neden buradaydım?
"Neden buradayım?" Sessizce ileriye doğru bir adım attı ve başını parmaklıklara yaklaştırdı.
"Bunu burada konuşamayız. Başka biri anlatacak sana. Güvenlik amacıyla uyandığında kaçmaman için buraya kilitledik seni. Her şeyi öğreneceksin. Ellerini bağlamak gibi bir saçmalık yapmak istemiyorum. Sadece benim yanımda yürü yeter." Dedi.Karşı çıkamazdım. Ne yapacaktım ki karşı çıkıp? Ya da kaçıp bilmediğim bu yerde kime ya da nereye sığınacaktım? Aptallık etme Zehir. Sadece ne diyorsa yap. Sadece başımı salladım. Geriye çekilip kapıyı açmalarını izledi. Parmaklıklar aralandığında bu pis yerden çıktım ve adının Pars olduğunu öğrendiğim kişinin yanında yürüdüm. Zindanın ucu bucağı yoktu. Kimisinde kadınlar kimisinde erkekler kimisinde ise ölmenin kıyısında olanlar vardı. Neredeyse hiç boş yer yoktu.
Kadının biriyle göz göze geldiğimde kucağındaki bebeğiyle yerinden fırladı. Parmaklıklara yapıştı "Ella kurtar beni!" Sesi tüm zindanda yayılıyordu. "Ella bana yardım et! Yüce tanrım yaşıyorsun!" Bir anda ağlamaya başladı. Kimdi bu kadın? Kime Ella diyordu? Belki de birine benzetmişti.
Pars hiç oralı olmadan devam etti. "Ella kim ya da ne?" Diye sordum.
"Ella bir isim. Anlamı peri kızı demek. Perilerin en eski atasının adıydı. Öleli yıllar oldu." Dedi. Benimle kafa buluyor olmalıydı. Hayır,ben aklımı kaçırmış olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
FantasyTanrı bazılarımızı bağrına basar bazılarımızı ise hiçliğe öylece bırakırdı. Tanrı beni unutmuştu, ona uzanmaya çalıştığımda beni iter, uzaklaşmaya çalıştığımda ise kendine çeker ve bir anda bırakırdı. Ben Zehir. Hiçlikte sürükleniyorum. Kollarımı c...