Acıyı Geleceğe Kusmak

137 5 0
                                    

31.12.2020

Acının zamanla tedavi edilerek geçeceğine inandım. Bunca yıl içime böyle su serptim. Kendimi sakinleştirdim, yanlış bir hareket yapmamak için direndim. Sahip olduğum tüm sınırları zorlayarak kendimi dizginledim. 

Dizginledim evet. Düşünemiyordum. Vahşi bir hayvandan farkım yoktu öfkemi kontrol edemiyordum. Bir şeylerin üzerine yürüyor, korkutuyor ve darmadağın etmeden işin peşini bırakmıyordum. 

Bana da aynısını yapmışlardı çünkü. Benim için geçerli bir sebepti. 

Kendimi üstün görüyordum. Hayatın tüm gerçekleriyle yüz yüze geldiğimi, çarpıştığımı sanıyordum. Çok iyi düşünüyor, dövüşüyordum. Öyleydim, en azından ben öyle sanıyordum. Yaşadığım tüm olayların üzerini siyah bir örtüyle kapattım. Altındakilere ışık geçmesin diye. Bir an olsun yumuşamaktan, taviz vermekten çok korktum. 

O siyah örtüyü bir obsesif gibi kontrol ettim. Yıllarca. Sabah, öğle ve akşam. Bazen günde altı kere, bazen başından hiç ayrılmadım. Örtünün altında kalmış duyguları çevremden sakladığım gibi kendimden de sakladım. 

Unuttum. 

Asıl acımın ne olduğunu, neyden korktuğumu unuttum. O gece, o arabada sırtımın üşürken neden iyi hissettiğimi artık hatırlamıyorum. Arabayla nereye gittiğim bile kesin değil hafızamda. Bir şeyler dönüp duruyor ama yerine oturmuyor. Kafamda parça parça ayrılmış anılar var. Video gibi ,on saniyeden bile daha az belki, sürekli başa sarıp duruyor. Videoları birleştirmeye çalıştıkça çok fazla şeyin eksik olduğunu anlıyorum.

Bu daha acı verici. Tüm hepsinden.

İki sene önce gittiğim partiyi hatırlıyorum. Tamamıyla. Partinin olduğu sabah büyük bir mutlulukla kalkmış, kahvaltı bile etmiştim. Öğlene kadar sıradan insanların yaptığı rutin işleri yapmıştım. Dışarı çıkıp bir kafeye oturduğumu ve birkaç kişiyle konuştuğumu hatırlıyorum. Oldukça göze çarpan biri vardı orada. Saçları beline kadar uzun ve sapsarıydı. Neredeyse parlıyorlardı hatta. Bembeyaz ölü gibi bir suratı vardı. O karda incecik bir ceket giymiş, ellerine de sadece eldiven takmıştı.

Bacakları soğuktan titriyordu, burnu, yanakları kıpkırmızıydı. Gözlerini hatırlıyorum. Buz gibiydiler. Hem renk hem mecazi olarak. Görmüyor gibiydi sanki öylesine bakıyor, algılamaya çalışıyor gibiydi. Kafenin her yerini inceledi. Bir şey ararcasına dip bucak her yeri inceledi gözleriyle. 

Sonra kafenin bir köşesinde sinip oturmuş beni bulmuştu. Mavi gözleri yalnızca baktı bana. Hiçbir duygu olmadan baktı. Bu duygusuzluk öylesine acı vericiydi ki göğsümün sıkıştığını, orada yığılıp kalmak istediğimi hatırlıyorum.

Bir kadın ancak bu kadar öldürücü olabilirdi. Korkunçtu. 

Kafeyi hızlıca terk edip evime gitmiştim. Berbattı. Tanımadığım bir kadındı ama o kadar tanıdıktı ki... Aynada gördüğüm kendimden daha tanıdıktı. Sanki adını biliyordum da bir türlü telafuz edemiyordum. 

...31 Aralık 2018...

-Ne demek daha elbisem kuru temizlemeden gelmedi? Olacak iş değil! Ben size binlerce para ödüyorum ve siz basit bir elbiseyi günlerdir temizletemiyor musunuz? Böylesine önemli bir günde?

Odamda dolanıp, aynı anda söylenerek makyajımı bitirmeye çalışıyordum. Sinirlerim çok fazla geriliyordu. Şimdiden tutan migrenimi hissedebiliyorum. O kadar sinir bozucu bir şey ki.. Sağ göz kapağım, sola göre daha düşük duruyordu zaten. Migren yüzünden daha da düşüyordu. 

Sabaha KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin