Kana Bulanmış Duvar ve Kapılar

21 3 0
                                    

boston manor, the day that ı ruined your life


Yıllar sonra üzerimden yük kalktığını anladım. Hissettiğim duygular nankörlüğüm yüzündendi. Cenaze boyunca geride durup kendimi azarladım. Kafamın içindeki Mihre'yi ses geçirmeyen odaya kapatıp azarladım. Sorguya çekip durdum, üzerine yürüdüm. Bağırdım. Onu duvardan duvara vurdum. Türlü eziyetler etmeme rağmen fikrinden vazgeçmedi. Ağzından kanlar akıyordu parmakları kırılmıştı.

Karşımda duruyor ve aynı şeyleri söylemekten bıkmıyordu. Geri adım atmıyordu. 

Babam bana bir yüktü. 

Az önce kendimle kavga ederken onu gömmüşler üzerine avuç avuç toprak atmışlardı. Benim bir yanım ona dargındı. Kalbi kırık küçük Mihre hep aynıydı. Kapısını babasının üzerine kapatır odadan çıkmazdı. Odanın içinde ses çıkarmadan dururdu. 

Şimdi mezarlık evimizdi. Ben cenazesine gelmiş olsam da yine kapıyı kapatmıştım. Mezarına toprak atmadım, bir duayı çok gördüm. Canım yanıyordu, böyle ölmek zorunda değildi. Kendimi terk edilmiş, yüzüstü bırakılmış hissediyordum. 

Serhat ve Mehveş o yüzükleri takarken birbirlerine söz vermişlerdi. Aileye olmaya, ayrılmamaya, ihanet etmemeye. Ben doğduğum zaman da aynı söz verilmişti. Her ailede bu böyle olmalıydı. O çocuğu koruyup kollamalı, zorunda olmadıkça bırakmamalıydınız. Onlar beni bıraktı. Kendi hırsları, hedefleri, arzuları yüzünden beni sevgiden mahrum bıraktılar. Gülüp eğlenirken herkes beraber olabilirdi.

İçim kan ağlarken kimse yoktu etrafımda. Dilhun*. Okuduğum şiirler aklıma geldikçe istemsizce kulaklarımı tıkamak istiyordum. Hepsi kafamın içindeydi, biliyorum ama bu çok yıkıcıydı.

Cenazeye katılanlar gidiyordu. Amcam, Kuzey ve ben çıkışta onları uğurluyor tesellilerine kafa sallayıp duruyorduk. Amcam tüm işi tek başına üstlenip halletmişti. Onun için de zordu ama hepsiyle bizzat kendisi ilgilenmişti. Üzüntüsünü böyle azaltıyordu sanırım.

Sadece birkaç kişi kalmıştı. Yüzünü anımsadığım elinde beyaz çantası olan yaşlı kadın ve üç adam vardı. Bu kadardı. Onlara sessizce karşılık verip arkalarından bile bakmayacaktım. Önce orta yaşlı yapılı adam elimi sıkıp baş sağlığı diledi. Kimsenin gerçekten üzüldüğünü düşünmüyordum. Özellikle bu adamın.

Grimsi gözleri bana fırsat kollar gibi bakıyor açık arıyordu. Yüzümün her ayrıntısını incelemek istercesine baktı. Gri gözleri tilkiyi andırıyordu. Siyah takım elbisesinden yayılan parfüm kokusu rahatsız ediyordu. Dudaklarında bir gülüş belirdi. Anlamsız tedirgin edici gülüş. Onu umursamıyormuş gibi yapmaya devam ettim. Gözlerimi gözlerinden uzaklaştırıp arkadaki kadına odaklandım. 

Saçının önü başörtüsünden çıkmıştı. Gri saçları, siyah başörtüsünün altında oldukça güzel ve dikkat çekici duruyordu. Biraz çekik kahverengi gözlüydü. Gözleri bademi andırıyordu aslında. Kadın yaklaştıkça daha iyi görebiliyordum. Kirpikleri uzun ve kıvrıktı. Yüzü oval, pembe beyaz ve kırışıklıklarla doluydu. Elmacıklar kemikleri az da olsa belli oluyordu.

Gençlik fotoğraflarını hayal etmeye çalıştım. Elbette çok güzel bir kadındı.

Sonunda beni görünce burukça tebessüm etti. Ellerimi avuçlarının arasına alıp okşadı.

-Ah, kızım... diye iç çekti. Babasızlık çok zor bilirim. Başın sağ olsun.

Cevap vermemi beklemeden sarıldı. Bu sarılmayı beklemiyordum. Birkaç şey söylemesine rağmen yarım saat başımda dır dır etmiş kadınlardan daha içten gelmişti. Teşekkür edercesine sırtını sıvazladım. 

Sabaha KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin