"İzin verin son kez konuşalım..."
Hastane yatağının ucunda duran doktora yalvarırcasına sormuştu Chan. Son kez duymak istiyordu doyamadığı sese. Son kez görmek istiyordu çillerini, son kez kokusunu içine çekmek istiyordu.
Fişi çekilmek üzere olan Felix'in son isteklerini dinlemek istiyordu sadece. Daha sonra pişman olmamak istiyordu, son şansıydı bu.
"Peki, konuşabilirsiniz."
Doktor ve hemşireler gittiğinde yalnız kalmışlardı. Tüm tedavi süresi boyunca Chan'ın ailesi izin vermemişti sevgilisinin yanına gitmesine. Doğru düzgün destek olamadığı için böyle olduğunu düşünüyordu büyük olan.
Yatakta yatan bedenin yenildiğini kabul edemiyordu. Kendi kendine gerekçeler sunuyor, tüm suçu üstleniyordu. Zaten çökmüş olan psikolojisini bir miktar daha zorluyordu her düşündüğünde.
Gözlerindeki yaşlarla yaklaşıp yatağın üstüne boş bir alana oturdu. Elini korkarak koydu meleğinin yanağına. Sanki dokunuşu yüzünden canı yanacak, onu incitecekmiş gibi hissediyordu.
Çillerinin üstünü okşarken burnunu boyun girintisine yaklaştırdı küçüğünün. Her yerde steril hastane kokusu olmasına rağmen Felix, çiçek bahçesi gibi kokuyordu yine.
Doya doya içine çekti hiç sıkılmayacağı kokuyu Chan. Felix, teninde hissettiği ıslaklıkla kısık sesiyle mızmızlanıp doğrulmasını istedi büyüğünün. İstemeye istemeye kafasını kaldıran Chan, dolu gözleriyle bakmaya devam ediyordu kendisine.
Gözlerinin tüm parlaklığı gitmiş, dudaklarının pembeliği solmuştu. Zar zor nefes aldığını belli ediyordu çıkardığı sesler. Hareketleri tamamıyla kısıtlanmıştı halsizliği yüzünden.
"Üzülme sevgilim..." Bir nefes almaya çalışıp devam etti sözlerine çilli olan.
"Ben sadece fiziken olmayacağım. Ruhum, hep senin yanında olacak. Sadece bir şartım var ama canım."
Ne olduğunu sorarcasına kafasını salladı Chan. Her şeyi yapabilirdi onun için.
"Hayatına devam et lütfen. Tekrar aşık ol, iyi bir baba, iyi bir koca ol. Kalbinde en ufak üzüntü olmasın bunları yaparken, ben istiyorum zaten. En sevdiğimiz şarkıyı unutma, birlikte yaptığımız o pastanın tarifini de unutma. O kadar uğraştık özel bir tarif uydurmak için, tamam mı? Dediğim şeylerin bir kısmı şu an sana imkansız gibi geliyor olabilir, ama inan öyle değil."
"Ben, birlikte geçirdiğimiz bir dakikadan bile pişman olmadım. Eminim ki sende olmamışsındır. Bu yüzden üzülmene gerek yok, şu konuşmayı bile iyi ki yapabiliyoruz. Aniden gidebilirdim ve hiç göremeyebilirdim de seni, değil mi? Herneyse, kendini yalnız hissedersen eğer üzülme. Ben hemen yanı başında olacağım, istediğin zaman konuşabilirsin benimle."
"Gece olduğunda da Ay'a bakman yeterli. Oradan da izleyeceğim seni, kaçamazsın benden. Sen demez miydin bana, sen benim Ay'ımsın diye? Bu devam edecek. Ben orada, senin olmaya devam edeceğim. Karanlık olduğunda, ben hep orada olup koruyacağım seni. Korkma, tamam mı? Sanırım bu kadardı sevgilim. En sevdiğim yıldız hep sen olacaksın."
Felix, fısıltı gibi duyulan sesiyle bitirmişti cümlelerini. Chan ağlaması durdurmaya çalışırken, bir yandan da konuşmaya çalışıyordu.
Son sözlerini söylerken sarı saçlı, her zamanki gibi gülümsüyordu. Makineden ayrılırken, nefes alış verişleri kesilirken gözleri sonsuzluğa kapanırken bile o; hayatında görüp görebileceği en güzel gülümsemeyi veriyordu sevgilisine. Son kez ışığını saçmıştı giderken, ve bir daha hiç parlamamak üzere sönmüştü.
"Seni böylesine seven tek yıldız ben olacağım."
~~~~~
Bu en duygu yüklü ficim, tüm içtenlik ve samimiyetimle yazdım umarım hoşunuza gider. Mini fic zaten, çok sıkmak istemiyorum sizi. Bu bölüm en uzun bölümdü, diğerleri daha kısa.
Teşekkür ederim okuduğunuz için🌙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Are The Moon, Chanlix ✔︎
Fanfiction'Ay, sensin Lee Felix Ben ise ışığının yanında fark edilmeyen, Ancak her zaman orda olacak olan minik yıldızınım.' [Mini Fic, Angst] Bang Chan × Lee Felix