Genç kız, yasaklı odaya girerken hiç ses çıkarmamaya çalışıyordu. Annesinin huyunu biliyordu, Chan'a ait ne varsa toplayıp atardı bir gün. Erken davranıp özel eşyalarının bazılarını ayırmaya başladı.
Kokusunu unutmamak için her zaman kullandığı parfümü, sesini unutmamak için kaydettiği şarkılardan birkaçını, fotoğraf albümünü ve günlüğünü almıştı. Aklındaki listeyi bir kez daha içinden geçirdiğinde her şeyin tam olduğu sonucuna vardı.
Kapıdan çıkacakken son defa baktı arkasını dönüp. Eşyaların hepsi gidecekti ve oda bir daha kullanılmamak üzere kapatılacaktı. Ailesi bir daha gelmeyeceğini düşünüyordu oğullarının. Hayatlarından silmişlerdi bile.
Kız göz gezdirirken, bir çıkıntı dikkatini çekmişti yatağının altında. Bu kutuyu daha önce görmediğine emindi. Koridoru kontrol ettikten sonra tekrar kapıyı kapattı ve eğilip kutuyu aldı. Orta boyutlarda, siyah basit bir şeydi.
Kapağını açtığında ağlayacağını düşünmüştü. Çilli çocuğun bir yığın dolusu fotoğrafı vardı ve hepsinde gülüyordu. Felix'i daha önce çok fazla görmediği için dikkatle bakamamıştı yüzüne.
Sarı saçları, kalp şeklindeki pembe dudakları ve çilleriyle benzersizdi. Kız, muhtemelen hayatında ilk defa görüyordu böylesine içten güleni. Küçük bir çocuk gibiydi Felix. Üstüne büyük gelen açık mavi tişörtü, altına giydiği bol kot pantolon ve minik elindeki pamuk şeker ile onu kim görse krize girebilirdi tatlılığından.
Fotoğrafları yatağın bir kenarına bıraktıktan sonra, köşesinde küçük, gümüş yaldızlı bir Ay duran siyah defteri aldı. Günlüğünü almıştı zaten, burada ne yazdığını merak ediyordu. İlk sayfasını açıp okumaya başladığında anlamıştı hemen, büyüğünün sevgilisine yazdığını.
Son sayfaya geldiğinde kafasını kaldırıp bir nefes çekti içine. Sadece bunları okuyunca bile anlamıştı abisinin nasıl güzel sevdiğini, küçük olanın ne kadar güzel biri olduğunu. Son sayfaya geldiğinde tutmakta güçlük çektiği yaşlarını rahat bırakmıştı artık. Görüşü bulanıklaşsa da, inatla devam ediyordu.
Güneş yeniden doğduğunda varlığı unutulan sana, söz versem olur mu?
Gittiğin yerde yalnız kalma diye gelsem ben de yanına?
Birlikte unutulsak güneş çıktığında?
Sen tüm asaletinle yanımda dururken ne isteyebilirdim ki başka?
Fark edilmesem bile, senin için sorun olur muydu bu?Bana aittin sonuçta, değil mi sevgilim?
Ay benimdi, değil mi Lixie?
Sen karanlık gök yüzümü aydınlatırken, ben seni yalnız bırakmayacak olan minik yıldızdım.
Ay, sendin ve bende senin yıldızındım.
Ay olmadan bir yıldız düşünülemezdi ki uzayda...Kardeşi bunları okurken; Chan verdiği sözü tutmuştu. Nihayet Ay'ının yanındaydı. Kırdığı ayna sayesinde olmuştu bu. O da tıpkı sevgilisi gibi, gülümsemeyle gidiyordu.
Ay'ını yalnız bırakmamak için, en yakınındaki yıldız olmak için gidiyordu. Güneş tekrar doğduğunda, diğerlerinin unuttuğu Ay'ı unutmamak için gidiyordu. Sonunda kavuşacaklarının verdiği mutlulukla, en içten gülümsemesi yerleşmişti yüzüne.
Dediği gibi; Ay, yıldızına kavuşmuştu. Bazen birlikte unutulmuş, birlikte parlamışlardı. Karanlığı aydınlatan Ay'ına her seferinde bir kez daha hayran kalan yıldızı, hiç olmadığı kadar mutluydu.
Ne de olsa yıldızlar, Ay olmadan bir hiçti.
Yıldızın ışığı, Ay olmadan yetmiyordu geceyi aydınlatmaya.
Karanlık gök yüzünün, Ay'a her zaman ihtiyacı olacaktı.
Ay ise sonsuza kadar minik yıldıza aitti.~~~~~
Sadece iki günde yazılmış olsa da benim hoşuma gitti, umarım sizinde gitmiştir.
İlk angst ficim böyle olduğu için mutluyum, benim için anlamlı ve özel oldu.
Duyguyu aktarabildim mi, emin değilim.
Defterdeki dizelerin hepsini kendi hislerimle yazdım, sıkmamıştır umarım sizi.Okuduğunuz için teşekkür ederim,
Sizi Seviyorum ✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Are The Moon, Chanlix ✔︎
Fanfic'Ay, sensin Lee Felix Ben ise ışığının yanında fark edilmeyen, Ancak her zaman orda olacak olan minik yıldızınım.' [Mini Fic, Angst] Bang Chan × Lee Felix